12 Eylül 2012 Çarşamba
no comments needed
haziran'dan beri bir el midemi tutmuş durumda. üstümden bir türlü atamadığım bir stres durumu, sıcak ve bunaltıcı hava ile birleşince dayanılmaz bir hal almıştı günlük hayat. hafiften bulutların gözükmesiyle bir de edip cansever'in eylül'ün sesiyle şiiriyle biraz kendime gelirim sanıyordum, heyhat... mide hala kasılmakta. ama şiire yer var, zaten benim sıralayacaklarımı dinlemektense şiir okuyun daha iyi.
eylül'ün sesiyle
baylar!
bin dokuz yüz seksen birdeyiz
karşınızda eylülün sesi
ağustosa çekildi, eylülün sesi
birazdan konuşacak
"bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar."
tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
yosunların kapılara usulca
tırmanıp yerleştiği
yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.
yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
eylül ki, sorabilir mi
hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.
dahası
bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
bir boşluuğu giyinmek mi olur
olsun
işte karşınızda ekimin sesi
kasımın sesi sonra
yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.
her şey o kadar dokunaklı ki
eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.
sonra bir kır kahvesi kendini okurken
masaları toplanmış, bardakları toplanmış
tam kendini okurken
derim ki bir semti iyi tanımak kadar
iyi tanımal dünyayı
açın radyolarınızı: eylülün sesi
bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.
elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
gözlerimiz tozlanmış, kirli
gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
sıkılmak iyi baylar
biz hazır tuttukça böyle
içi yangından alev alev
dışı buz tutmuş kalplerimizi.
bu dünyada kendini en mutsuz hisseden ben miyim? mutlu hissetmek ile mutlu olmak aynı şeyler olmadığına göre; mutsuz hissetmekle mutsuz olmak da ayrı şeyler midir? ben neden böyleyim, sürekli uç noktalardayım, border line durumu bu mudur? budur :-)
bakmasın kimse yazdıklarıma; hiç birşey o kadar da kötü değil, her sabah yeni bir gün başlamıyor mu hepimiz için... tadını çıkarmak lazım, sakince suya bırakmalı üzüntü ve sıkıntıları. arkalarından "ohh be" demesek bile usulca yolcu etmeyi bilmeli insan.
geçenlerde insan cinsi olarak kadın olmaktan mutlu olduğumu mamafih kadın olarak kadın olmaktan mutlu olmadığımı farkettim. anlatması zor, ancak böyle hisseden anlar (yani ben). o yüzden boşverin, hemen yapabiliyorsanız deniz kenarına koşup yürüyüş yapın, senenin geçen sekiz ayının muhasebesi eşliğinde. mümkünse güvendiğiniz biriyle, hatta en güvendiğiniz kişi olan kendinizle...
giderek silikleşmeye başladığımın hatta namevcut hale doğru gittiğimin ispatı fotom :-)
11 Eylül 2012 Salı
insanın bookmarkları
malumunuz ben tercüme işiyle iştigal ediyorum şu sıralar, her ne kadar ticaret seviyorum beeeeeen duygusu beynimi karıncalandırsa da, o yüzden bookmark kelimesi, mihenk taşı.
geçtiğimiz cumartesi keremo ve benim hayatımda her gün karşılaşmadığımız bir değişiklik hasıl oldu. ikimizde neither sad nor happy idik. hele benim küçük adamım, cesur ve kararlı duruyordu, mutsuzluk hissi yoktu suratında. boğa burcu olan ben ise; her değişiklikte olduğu gibi bunda da bir bocaladım. değişiklik, değişme acı verici bir şey. herşey sabit kalsa isterim ben, değişmese, zaten zor alışıyorum, bir de değişiklik yapıp bunaltmayın beni diye düşünüyorum ama kaçınılmazlar yaşanıyor.
geçmiş baktığımda istemediğim şeylerin hemen hepsine alışmışım, bunda da muhtemelen öyle olacaktır. kafam çok karışık, yine binlerce birbirinden bağımsız ve anlamsız fikir dolaşıyor içinde. hokkabaz mı olmalı, kış için domates salçası ve turşu mu kurmalı gibi. curiosity mars'a gitti de yerleşim planlayanlar kimin gezegenine yerleşiyorlar, gelip benden izin aldılar mı gibi.
eski dost düşman olmaz, başka bir şey de olmaz. eski dost eski dost olarak kalır, bu da kulağınıza küpe olsun. bir de;
if you change the way you look at things; the things you look at will change diye bir söz duydum, hoşuma gitti, siz de beğenin.
ters kupa kızı :-)
i-ching'e yakın durun, eğlenceli... seneca'ya da yakın durun eğer fiziksel olmayan bir tokat yemek istiyorsanız.
2 Eylül 2012 Pazar
karmakarışık
güzel bir animasyondu, tüm masallar, kahramanlar ve olaylar içiçe geçmiş. merak eden izlesin, şu an yaşadıklarımın dış hatları aşağı yukarı anlaşılır oradan.
her gün yeni bir eğlence her gün yeni bir coşku :-)
bunları hatırlayıp, gülme imkanı ver Allahım, lütfen. Keremo'nun İzmit'te bir akşam ortadan kaybolup, uzun aramalarımız sonunda bir mağaza vitrininde bulunmasıyla neticelenen akşamı hatırlayıp güldüğümüz gibi.
yazarken izlediğim dizide biri "ben bunu hak etmek için ne yaptım?" dedi. el cevap: hak etmek diye bir şey yok, açlıktan ölen çocuklar o durumu hak ettikleri için değil, bizim duyarsızlığımız ve kaderin birlikte yazdığı senaryonun sonucu olduğu için o durumdalar...
karamsar bir akşam olduğu belli, değil mi? bol rahmaninovlar dilerim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)