12 Ocak 2009 Pazartesi

oggway oggway

abilerim ablalarım, hani benim şu herhangi bir giysiyi modayken giyememe, filmi izleyememe, yemeği yememe huyum vardır ya, işte o yüzden the secret kitabını ancak okuyabildim. kafama yatan kısımları olduğu gibi ( her daim pozitif ve açık olmanın insana kattıkları şeklinde ) oldukça safsata mealinde yönleri de var sanki. mesela evrenin bir katalog olması ve bizim bu katalogdan her istediğimizi seçebilmemiz. oldu, durun seçiyorum; bill gates'in parası kadar menkul, george clooney'in bizzatihi kendisi ve gisele bündchen bacımızın şekli şemali, yalnız paket yapın evde açıcam :-)

gerçi ben yazanlara inanıyorum da ( çünkü inanmazsan ebediyen olmuyormuş ) sizin inandığınızı sanmıyorum. içimden kendi kendime " yaa olum nasıl ya " diyorum, desteksiz geliyor, yine de sıradan çıkmayayım diyor içimden diğer bir ses, sonra kuyruğun en sonuna gitmek de var.

bir de şu durumum var canlarım; kendimi bir süredir oyuncu gibi hissediyorum, yani şöyleki; hayat bir film, evet uzun bir film. gerçi zaman göreceli bir mevhum, dolayısıyla kime göre uzun bir film olduğu meçhul. neyse konuya dönelim; hayatın kendisi de bir senaryo. hepimiz de rollerimizi yapıyoruz. başımıza gelenler bizim gerçek hayatımıza dair öyküler değil. bizim sergilememiz gereken haller. bu fikir insanı hem şizofrenik yapıya sürüklüyor hem de ayakta kalmasına yardımcı oluyor. ne tuhaf bir ikilem değil mi?

kendimi bir çuvaldan dışarı çıkmaya çalışan misketler gibi hissediyorum, çıkmaya kararlıyım. öte yanda kurumakta olan beyaz tutkalla kaplı yanım beni geri çekiyor. engelleyen ne, cesaretsizliğimi neye borçluyum, beni durduran gücün beygir gücü cinsinden kuvveti nedir bilmiyorum. farkına vardığım tek şey; yaş baş farketmez. hepimizin cesarete ve desteğe ihtiyacı var. yolu her zaman el yordamıyla bulamıyorsunuz. bazen ışık gerekiyor.

ışığınızın hiç sönmemesi dileğimle kapatırken keremocuğum için Allah'tan ışığın en güzelini, soruların en kolay çözülenini, hayatın en ballı olanını ve en önemlisi her daim sağlık ve huzur diliyorum. amin.

not : konu başlığına " ne alaka? " dememek için lütfen kungfu panda filmini izleyiniz. öyle geliniz

5 Ocak 2009 Pazartesi

pathetic sonata

hi everyone... yeni yıla yeni başlık olsun dedim ama yine " i feel blue today " çıktı. neyse siz zaten hazan ve hüzün seversiniz canım okurlarım. dün kendimizi nasıl hissettiğimiz konusunda tartışırken bizim kuzen bir laf söyledi, düşünürlerden birine ait bir laf; o kadar yalnızım ki ne kadar yalnız olduğumu söyleyeceğim kimsem bile yok...

benim yalnızlığımdan bahsedeceğim insanlarım var aslında da; sürekli sorun ve sorunsallardan bahseden biri olmak çok sıkıcı. buna bizzat ve şahsen kendim bile o kadar katlanamıyorum ki başkalarının yerine kendimi koyduğumda da problem dinlemenin çok sevimsiz bir şey olduğu kanaatine varıyorum.

sıralasam aslında sorunlarımı ve gereksiz yere sorun ettiklerimi buradan madagaskar'a yol olur. ne uzun di mi? 7500 kilometre. aralarında gerçekten herkesin sorun diye nitelendireceklerini seçsem herhalde buradan ancak oda kapısına kadar yer kaplar. ama gelin görün ki iktisatta öğrendiğim naçizane tek bilgi olan " kim neye ihtiyaç duyuyorsa gerçek ihtiyaç odur " tanımı benim şımarıkça problemlerimi teorem haline sokuyor. koskaoca bilim yalan söylemezzzz!!!! ayrıcana the man who loves you you hate the most and vice versa is also true.

bugünlerde yazılarımın oldukça anlamsız, karmaşık ve kısa olmasını düşünce durumumun da karmaşık, derinliksiz ve menfi olmasına verin arkadaşlar. the secret felsefesiyle ayakta tutmaya çalıştığım şu bünye ilk rüzgarda tavuk tüylerinden müteşekkil gibi dağıldı gitti. sanıyorum tavuk tüylerini katranla beraber kullanmamışlar. oysa katran ne bağlayıcı olurdu ha. hiç dağılmazdı ne güzel bir hayal. keşke red kit zamanında yaşasaydım ( red kit gerçek ya :-)))) ) hem o zamanda mevzu bahis olan tüm fenomenlerden de haberdarım.

oyyy oy. ben size daha ne anlatayım; yeni yılınız kutlu olsun, sağlığımız daim olsun, hep doğru kararlar verelim inşallah, rüzgar ekip fırtına biçmeyelim, hayat bayram olsa, keremo bu hayattaki en sağlıklı ve mutlu insan olsun, kötüler ve kötülüklerle hiç karşılaşmasın inşallah; amin...

hade dağılın, yine üşüştünüz başıma. zaten mp yine es geçti beni, ferrari yok, çiftlik yok, uzuuuun seyahatler yok. neyse böyle düşünmemek lazım; ne der yüce the secret ruhu; hayat kataloğundan seçtik bunları, teslimatı bekliyoruz. beklerken de hazırlanıyoruz. ben elmas mücevheratımı ve paralarımı ( para derken b.k gibi para yani, öyle yüzelli milyon euro filan yani ) derleyip toplamaya gidiyorum. bunları geneva'daki şatomun uygun bir yerinde stoklayacağım, onca menkul ile dolaşılmaz bittabi. seyahatin başlangıç noktası greenwich'teki mütevazi evim ( mütevazi dedimse inanmayın tabi; elli dönüm arazi üzerinde 12 odalı ev ).. arzu ederseniz buyrun gelin bize katılın bizeeee, hem oyuna hem söze şeklinde bir çocuk şarkısı vardı siz onu söyleyedurun ben geliyorum...