19 Mart 2010 Cuma

transformation

merhaba canlarım. bugün yine kafam çok karışık. kardeşimle uzun süredir konuştuğumuz bir yenilenme, kırılma noktası meselesi vardı. kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi misali olduğumuz yerde dönüp durduğumuzdan, bunu farkettiğimiz ilk anın sarmaldan kurtulduğumuz an olacağından emindik.

birkaç gündür içimi kaplayan bulutlar dağılmaya başladı. bir kaç küçük şeyin farkına vardım; buyrun sofraya geçelim de anlatayım;

bu hayat bizim, herkesin hayatı kendinin hatta. bu bağlamda ben de üzerinde hüküm sürebildiğim tek varlık olan kendimi yönetmeye başlayacağım. ilk anda denemeyi düşündüğüm yönetim şekli; diktatörlük. hatta 22 Mart 2010 sabahı bu rejime dair uygulamalara başladım. açıkçası bugün 1 Nisan 2010 ve kendimde bazı farklar görmeye başladım bile.

oto kontrol güzel şeymiş ya. bununla beraber umutsuzluğum giderek artıyor desem yalan olmaz. şöyle çıkınımı toplayıp, artık piyangoda neresi çıkarsa göç edesim var. hayırlısı diyor ve bu yazıyı da kapatıyorum.

lütfen ağaç dallarını koparmayın.

18 Mart 2010 Perşembe

ağlamak güzeldir

geçtiğimiz yaz, kısa bir yolculuk boyunca bu şarkıyı dinledim. hakikaten güzel mi diye denedim de hatta; dinlerken. gerçekten güzelmiş.

deneyimlerime deneyim katmak için şimdi yine uygulama halindeyim. sanki ne yaparsam yapayım, hepsi yanlış oluyor gibi bir zan içerisindeyim. insan nasıl kendi kararından bu kertede pişmanlık duyar? ya da pişman olacaksa niye o kararı verir. ya yapma ya pişman olma.

saat 12, geceyarısı, dışarısı araçlarla dolu. eminim benim gibi hisseden, bu duygulara sadece kendisinin garkolduğunu zanneden pek çok saf vardır etrafta. o zaman neden ben bu kadar yalnız hissediyorum kendimi...

keşke zehrişko inkiltera'ya gitmeseydi. sağduyumu kaybettim, hükümlüdür hala. ne kadar kafam karışık, beklediğim hiçbir şey gerçekleşmiyor, giderek aşağı çekiliyorum. üstelik ağlama yeteneğim de geri geldi. oysa çok aydır donmuştu sular içimde, malum kış ya...

zincirleme reaksiyonlar ve A, B, C gibi planlarla kendimce şekillendirdiğim hayat ne A ne de diğer hallere girdi. Paralize oldu kaldı. Motive edip, herhangi bir hareketin bile ataletten daha iyi olduğunu anlatıyorum anlatıyorum; nato kafa nato mermer. Sanki benimle birlikte herşey donmuş. Ne ileri ne geri hiçbir yere varılamıyor. geri dönemiyorum, ileriye de varamıyorum.

arada yanıp sönen ışıkları da daha hayır mı şer mi olduğunu anlamadan söndürüveriyorum. uzun süredir olmayan bouncing durumu geri geldi. umarım kimse böyle med cezirler yaşamıyordur. çok yıpratıcı, hatta elimdeki, yüzümdeki kırışıklıklar bile bundan kelli :-)))

gülüşüm sahte oldu değil mi, farkındayım. akıllarda hüzün yerine, yüzlerde gülümseme olsun istedim ama uymadı. neyse herkes kendine gülmek için birşeyler bulsun.

anlatabileceğim tek komik şey ülkemde yaşanan politik durumlar. onu da fasikül fasikül yazmaya can dayanmaz. en iyisi siz gözlerinizi açın ve de farkındalığınızı.

vuslat'ın dediği gibi bir kırılma noktası var, bence de kesinlikle var. mamafih ya o görünmez ya ben körüm :-))))))))

daha da dramatikleşmeden kapatıyorum bugün perdeyi, artık herkes ne hali varsa görsün. aklıma gelmişken - kalan aklıma - ben dizi filan izleyemiyorum ya, neden izleyemediğimi buldum. benim rtük bünye ( adeta otortük ) dizi izlerken milletin özel hayatına müdahale ediyor gibi hissediyor kendini. sanki onlar o hayati hakikaten yaşıyorlar da ben çaktırmadan röntgenliyor durumunda oluyorum. çünkü onlar biz izleyelim diye yapılmamış ya. çok yıllar önce tiyatrodan soğuma sebebim de bunun tam tersiydi; orada insanlar beni kandırıyor gibi geliyordu. sahte buluyordum. kuliste başka insan oluyorlar, sahnede başka. işbu sebeple 1988'den beri tiyatro izleyemedim. yapamadım. galiba artık tv'ye de veda ediyorum. derken sinema filan da gider. sonunda bir adada yalnız başıma, saç-sakal karışmış halde bulursunuz beni herhalde ;-)

haydi, yine iyi dileklerimle yolluyorum sizi

10 Mart 2010 Çarşamba

s o n d e n e m e

selam dünyalılar, ben dostum...

uzundur yazamadım çünkü meşguldüm, dünyayı düşmanlardan, iyileri kötülerden, kötüleri daha kötülerden kurtarıyordum. bu damıtma işleminin sonlanmasına azıcık kalmışken uyandım..

bugün bir karar verdim. eğer bloguma countdown bir magnetizma da eklemeyi basarirsam oooohhh ne ala. bu başarı tablosunu gerceklemek için de kendime 6 ay veriyorum. 6 ay sonra başarırsam ne olduğunu açıklayacağım; yeni bir lisan, yeni bir insan veya bisiklete binmeyi öğrenmek gibi. neyse bakalım.

şimdi beni meşgul etmeyin işlerim var ve de çok öptüm hepinizi, lütfen bana şans dileyin.. :-) :-) :-)


arka plandaki köprünün yarısı yok, nasıl? şaşı bak şaşır..


yıllardır her gittiğim yere benimle gelen ayaklarım, itinayla bu pozu her mekanda vermekten keyif alıyorlar :-)


astronot keremonun astronot özentisi annesi, tabe soğuktan kelli :-P


okuma yazmayı yeni öğrendim de, heves ediyorum :-)


yüzyıllık yalnızlık - 1


yüzyıllık yalnızlık - 2


kar miktarını ispatlamak için donmuş parmaklarım seviye tespitte...


hadi eyvallah...

5 Mart 2010 Cuma

son fotolar


soldan sağa; keremo, ardıç, cengiz'in ayakları


odtü ormanı, ankara 2010, 01, 01


kendiliğinden öptü beni, kesinlikle tehdit filan yok :-)