24 Aralık 2017 Pazar

raw vegan

çelınc, nasıl okunur challenge. tamam ben çelınc demeye devam edeyim... aaaa yayın başlamış, ben de burada kendi kendime konuşuyorum. merhaba canlarım. nasılsınız. ben oldukça iyiyim. keremo burdaaaaaaa. hani annesi olmaktan onur duyduğumu yazdığım armağan burada. yeni yıl tatilinde. bir ergen olarak odasında yaşıyor. odasından çıkmamak için ilk bahanesi saçlarının çok uzamış olmasıydı. kestirmek için mecburen evden çıktı, şimdi de kendisine yeni bir server kurduğu için çıkamıyormuş... bahaneler, bahaneler.

yine yeni bir yıl geliyor. inşallah bu yıl hayal ettiklerimizin gerçekleştiği zamanlar yaşarız. selçuk şirin, mütemadiyen hayal kurmamanın zararlarından, ufku nasıl daralttığından behsediyor. hayal kuralım, kuralım ki evrenin yaratıcısı hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ne istediğimizi bilsin, görsün ve bizimle gurur duysun.

uzun zamandır self portrait yayınlamamıştım. 1 ocak itibarıyle başlayacağım raw vegan neticesinde, 35 yaş genç, yani 10 yaşında görüneceğimden, bu halimin de hafızanızda yer alması için paylaşıyorum efendim. farkı fark edin e mi?


evde kendi kendime neye güldüysem. "haberim yokmuş gibi çek" olmuş biraz...


istasyonda, burnu donmuş, belli. hala gülümsüyor, gülen yüzün hiç solmasın canım benim...


uçakta, kim bilir ne düşünüyor. telefonunu kapamadan son bir "i am on board" mesajı...


trende, burada bana gülüyordu. herif büyüdü, artık bizimle rahatça dalga geçebiliyor :-)


bu fotodaki tarih yanlış. 2013 olmalı. aylardan nisan. kalabalık bir grup tura çıkmıştık. sadece 10 yaşındasın o vakit ve yine de her şeyin farkındasın. peki seni ne kadar çok sevdiğimin?


okulda bir seramoni için papyon takmışlar. hübsch. bugün bir operaya gitmeye cebr ve hileyle ikna ettim kendisini. keşke giderken böyle giyinse... ve de suna kan hanımefendi ile tanıştığı zaman olduğu gibi, müzisyenlerle temas etme fırsatı olsa. 


keremo, eskiden klasik müziği çok severdi. birlikte mütemadiyen dinlerdik. şimdilerde burun kıvırıyor. bütün müziklerin kökeninde klasiğin yer aldığını unutmuş gibi. yaş ile de ilgili bir konu elbette. lakin klasiksiz olmaz, olamaaaaaaaz. umarım bunu hatırında tutar.

suna kan ile tanıştığında nasıl heyecanlanmıştı. hanımefendi, keremo'nun suallerine cevap vermiş, akabinde de birlikte fotoğraf çektirmişlerdi. 2014 yılıydı sanırım, şubat ayı. bir ödev için yaptığı çalışma. okullarda ne güzel ödevler verilmiş bir zamanlar.

neyse konu çok dağıldı, başlığa dönecek olursak, 1 ocak'ta raw vegan hikayesine başlıyorum. 60 günlük bir deneme olacak bu. yarın zehra ile büyük ikramıye vuracak lotarya biletini almaya malum gişeye gideceğiz. hazır gitmişken raw vegan için gereken kuruyemişleri vs alayım diyorum. what a challenge. pek çok before/after fotolar gördüm. "vegan" belgeselini izledim. iddia edilene göre hayvansal protein insan bünyesine uygun bir besin değil. dolayısıyla nebati beslenme düzenine geçmek hem bizim hem bize besin teşkil etmeleri amacıyla bir tür soykırıma uğrayan hayvanların yararına. görelim bakalım...

adet olduğu üzere ben de bir before fotomu yayınlıyorum. tam boy. sağdaki benim, pembe elbiseli.




(justin quirk - the guardian'dan alıntıdır)

kısmetse, 1 mart 2018'de yine bir tam boy foto ile huzurunuzda olurum. 2018'in hepimize sağlık, mutluluk, huzur getirmesini, bu yılda tüm dileklerimizin gerçekleşmesini dilerim.

içten sevgiler... gülümseyin, hayata, insanlara, kendinize, sevdiklerinize ve özellikle sevmediklerinize. gülmek bulaşıcıdır. suratınız asıldığında hemen en mutlu olduğunuz anı, sizi gülümseten insanı getirin aklınıza ve zorluklara, karşılaştığınız sıkıntılara, olumsuzluklara rağmen gülümseyin. güçlüyüz biz insanoğlu, doğanın önemli bir parçasıyız ve istersek, doğal yaşam kurallarına riayet edersek başarırız, başaracağız. eminim başaracağız... özetle; gülümseyin lütfen. biz görmesek de güneş hep var.











17 Ekim 2017 Salı

i k i b i n o n y e d i y ı l ı y a v a ş y a v a ş a z a l ı r k e n

her yeni gün, bize sunulan bir armağan... sabah yine kuzu kuzu mee'yi özleyerek, yakınlarıma sevgi ve minnet duyarak uyandım, bu olumlu duygulara gelecek endişesi, değişen dünya düzenine uyum sağlayamama kaygısı, bilinmezlikler ve henüz çözülmemiş sorunlar eşlik etti. yine bir denge durumu oldu hülasa. seinfeld'in bir bölümü geldi aklıma; even steven. öyle ya da böyle denge bulunuyor.

haftasonu biga'daydım. italyanların meşhur "cittaslow" mottosu biga'da hayat bulmuş. telaş yok, stres yok, trafik yok, kaos yok. yaşanan günün tadına varıyorlar. buna şahit olunca da, insan kendi kendine "ben ne çok şeyi kaçırıyorum" diyor.

inşallah bu cumartesi keremo geliyor. iki hafta burada kalacak. makul kaçamak planları yaparak etkin, eğlendirici kazanımlarla dolu bir tatil geçirmesini sağlamak hedefim var. hadi bakalım hayırlısı...

ülkemiz ve dünya hakkında bu kez konuşmak istemiyorum.herkes baksın başının çaresine, ben nereye kadar sizin peşinizden koşup ardınızı toplayacağım? doğrusu sevdiklerimi, güvendiklerimi ve birlikte eğlendiklerimi alıp mars'a yerleşmek isterdim. bunu yazarken aniden "kimleri alırdım" diye düşündüm, aslında o kadar az kişi var ki çantama koyup kaçıracağım, o kadar az...

* cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın, sussan acıtır, konuşsan kanatır.
* en tehlikeli kelime "ama"dır. önceden söylenen her söylemi veya kelimeyi öldürür. mesela "seni seviyorum ama..." gibi.
* beklenen hep geç geliyor, geldiği zaman da insan hep başka yerde oluyor...

oğuz atay özledim. külliyatını bir daha geçmek lazım.

3 Ekim 2017 Salı

sonbaharım geldi

merhaba sevgili arkadaşlar,

hala sağ baştan saymadığınız için kaç kişi olduğunuzu bilmiyorum. çoğula hitap edince daha iyi hissediyor insan kendini.

seküler mevzulardan başlayayım; istanbul büyükşehir belediye başkanı değişti, şimdi ankara'da değişiklik olacak diye söylentiler var. barcelona'da terörist saldırı oldu, bir süre sonra abd'de konser alanına saldırı düzenlendi, afganistan'da intihar saldırıları oldu, meksika'da deprem, yangınlar, eğlenceli pek fazla haber yok. varsa da benim haberim yok. doğal afetler de diğer yandan, bir diğer yanda da dünya yansa umurunda olmayan gamsız, tuzu kuru creme de la creme grup.

şimdi sizi kendi özerk dünyama davet ediyorum. keremo iyice ergenlik moduna girdi. dersler eskisi kadar ilgisini çekmiyor, direnç gösterdiği durumlar oluyor, sadece bize karşı olsa iyi; öğretmenlerine de. hep diyorum ya, aklımın yarısı her an onda, mecburen sizinle de bu endişelerimi paylaşıyorum. bunun geçici bir durum olduğunu umuyorum. inşallah, kuzu kendini çabuk toparlar.

hasret kısmı hiç hafiflemiyor, sürekli artış ivmesinde. her saniye özlüyorum, her an. istemsizce bütün hücreler, dokular, keremo'yu merkezkaç kuvveti olarak benimsemiş. kendime bir meşguliyet bulmalıyım, yoksa düşüne düşüne, evhamımı telepatik metodla ona aktara aktara keremo'yu da strese sokacağım.

yaradanımız, tüm çocukları korusun, gözetsin, yanlarında olsun inşallah, keremomu da korusun, hep yanında olsun.

herkese sevgiler

not: eğlencesiz bir yazı oldu, eeee eğlen eğlen nereye kadar...

21 Ağustos 2017 Pazartesi

high hopes

selam, hepinize içtenlikle selam...

yine olaylar olaylar. ve olaylar arasında yazmayı ihmal etmiş bir ben. biliyorsunuz kuzu kuzu meee, sekizinci sınıfı başka bir ülkede okudu. inanılması güç ama ilk yıl bitti. temmuz ayında ödül ve okul kapanış törenine katıldık veeeeee ardından yağmur ve seller içinde bir kaç gün geçirerek yurda döndük. mehmet yurdadön.

okuldan dönüşte artık gelenekselleştiği üzere yol üstündeki restoranda mola verdik, bu kez incila eşlik edemedi bize, keremo siparişini fransızca vermiş, güzelce anlatmış, istediği yemeği almış, kıt kanaat ingilizce ile her yerde idare etmeye çalıştığımdan, çocuğum adına çok mutlu oldum. bakınız o dönüş yolculuğunundan mutlu anne gözüyle keremoooooooooooooooooooooooooooooo


gidişim ciddi maceraydı, lakin konunun baş aktörleri incila'nın abla ve eniştesi olduğu için detayları paylaşmamak daha uygun olur kanaatindeyim. keremo'nun okuluna kadar olan üç saatlik yol nasıl korkuttu beni, bulup bulamayacağımdan, yaban ellerde otomobil kullanmaya kadar her aşaması dehşete düşürdü. sonra gidince gördüm ki; olayın kendisi değil, düşüncesi korkutuyor insanı. ders 1...


önümüzde 7-8 haftalık kocaaaaaaaa bir tatil var derken, işte o tatil bitti bile, kaldı bir hafta. yine okula gitmek için yollara düşeceğiz. annesinin bir tanesi. Allah'a emanet ediyorum seni.

epeydir yazmayınca konular çok birikmiş, işten ayrıldığımı veya atıldığımı da sizinle paylaşmadığımı fark ettim. gerçi, çeşit çeşit memnuniyetsizliklerin üst üste bindiği şirketten ömür billah kendim ayrılmayı başaramazdım, o sebeple a.u.'nun bana haksız yere avazı çıktığı kadar bağırması yardımcı oldu. hem işten ayrıldım, hem de haksız olmadım. ayyyy daha güzel şeylerden bahsedeyim.

bu sayede yazın her gününü keremo ile geçirme şansım oldu, tabi onun plan ve antrenmanları elverdiğince. şu yotuberlık işine iyice bağlandı.sürekli bir video çekme, konu bulma, buluşmalar tertip etme halinde kendileri. olsun, istediğim zaman gidip şapır şupur öpebiliyor, sarılabiliyorum ya, bu yeter bana.

epeydir yayınlamadığım arkadaşlı fotolardan bir iki tane paylaşayım, yiğit ve emre de bu hafta sonu bizimleydiler.


aaa bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, üzerindeki forma 18 ağustos 2017 kasımpaşa karşılaşması sonrası, bizim futbolcuların imzaladığı formadır. q7'nin imzasının hangisi olduğunu anlamadım ama keremo hepsinin kimin olduğunu tespit etti. "yıkanınca imzalar çıkar mı" diye sordum, epey kızdı. yüksek de "kuru temizleme yapalım o zaman" diye fikir buldu :-)

hatta formanın görüntüsü işte de budur:


bu yıl neler oldu diye geriye baktığımda; çoğunlukla keremo'nun olmadığı günler aklıma gelir sanıyordum, oysa öyle olmuyor, buraya tatile geldiği zaman olanlar, ortaya çıkan komik durumlar, eğlendiğimiz anlar gözümün önünde beliriyor. çok sevindirici.

fahire teyze'yi, perihan teyze'yi kaybettik, ilk kez benim ve incila'nın doğum gününü burada birlikte kutladık. dünyanın her yerinde abuk subuk patlamalar ve terör saldırıları oldu.
  bu benim doğum günümde, yüksek ve incila...


bu da incila'nın doğum gününde incila :-) bu esnadan ben video çektiğimi sanıyordum, yanılmışım :-)

efo ziyaret etmişim. o da foto çekilirken bile talimat vermeyi sürdürmüş, dominant adam velhasıl :-)


ekim ayından beri tayyare cemiyetine gidemedim, hep işsel bahaneler oldu. 3 temmuz'da işten ayrıldım lakin bu kez de cemiyet tatile girecekti, bir iki haftalığına başlamak sakil bir durum olacağıdı. inşallah kuzu kuzu meee'yi okuluna yerleştirip dönünce, hem cemiyete, hem spora hem de benim için çok önemli olan thai chi chuan'a başlamak istiyorum. bu arada bir iş de bulmak lazım tabi, para kazanmak gerekli elbette. umarım firu ile başladığımız iş hayırlı bir şekilde olur. geçen keremo diyor ki; anne sen ne maceralı işleri seviyorsun, olursa şahane olan, olmazsa da hiç olmayan işler buluyorsun, ortası yok!... pis çocuk, sen kendine bak.

aklıma gelmişken, geçen akşam konuşurken dramayı çok sevdiğini söyledi, belki de oyuncu olmalıyım ben dedi. bunu da tarihe bir not olarak düşelim.

bu fotoda kendileri okulda, sahnede... canım yavrum, sen nasıl mutlu olacak ve kendini en iyi nasıl ifade edeceksen o iş olsun inşallah.

bugün 21 ağustos 2017, pazartesi, yüzyılın en büyük güneş tutulmasının gerçekleşeceği gün, sadece abd'den izlenebilecekmiş, türkiye'den de izlemek istersek 2060 yılını beklemek gerekecekmiş. 87 yaşında olacağım o zaman. efo'nun şimdiki yaşı yani. kısmet...

barcelona'daki saldırıdan sonra, bugün de marsilya'da bir araç halkın arasına daldı. kötü niyetli, haris yöneticilerin kararları yüzünden dünyanın her yerinde masum insanlar ölüyorlar. nerede, nasıl olduğu önemli değil, birinin durup dururken bir başkası tarafında katli insanın canını yakıyor, coğrafyadan, ırktan, dinden bağımsız bir durum bu. anlaşıldı mı bilmem? sosyalizm bunun için gerekli, kaynaklar adil dağıtılırsa, hepimiz bir üst ırka evrimleşmeye çalışıp kişisel aç gözlülüğümüzden uzaklaşmayı başarırsak, bilim insanlarının sözlerini dikkate almaya başlarsak, dünya daha güzel bir yer olacak.

sevgiyle kalın...




29 Mayıs 2017 Pazartesi

29 mayıs 2017

merhaba,

pazartesi sabahında yazıyorum...cuma günü keremo 4 günlük kısacık bir tatil için geldi. yine kendi başına, artık kotardı bu işi, Allah'a şükür. kendi başının çaresine bakabilir artık. bu kez cenevre'den geldi, tren aktarmasız, doğrudan havaalanına gidiyor. pek beğenmemiş müşkülpesent şahıs, küçücük ve çok karışık diyor. karışık? cenevre'de karışık yer? bakın bakalım siz ne düşüneceksiniz?



kendileri cuma akşamı teşrif ettiler, aynı akşam arkadaşı yiğit de geldi bize. pazar akşamına kadar, bebek gibi oyun, uyku, yemek, uyku, sinema, yemek, uyku, oyun şeklinde iki gün geçirdiler. sinema "karayip korsanları 5" idi, dead men tell no tales... güzeldi, iyi oldu jack sparrow'un dönüşü.

pazar akşamı bu kez birlikte yiğitlere gittiler. bugün okula gideceklermiş. 

burada olduğu günler o kadar güzel ki. cıvıltı, kalabalık ve neşe dolu. inşallah yolu hep açık olur, yaşadığına şükür ettiği harika bir hayat geçirir. ışığım benim.

zehrişko baleye başlayalım diye tutturdu. bale nerden çıktı? "zarif, kibar bedenlerimizi kas yığınına mı dönüştürcez" diye itiraz edecekken bu kez de dövüş sporları bize daha iyi gider demeye başladı. hadi bakalım sonunda ne yapacağız. bildiririm size... şimdi güneş ışığımın ne kadar dedesine benzediğini gösteren bir kaç kolaj ve bir kaç foto ile veda ediyorum. kali yuga, başka bir şey diyemiyorum, yaşadığımız kali yuga...


26 Nisan 2017 Çarşamba

26 Nisan

Merhaba, bir ay geçmiş alengirli günlerin üstünden. Yüksek geldi, geldiği gibi de hastaneye gittik. Sabaha kadar hastanede kaldık. Böbrekte taş, safrakesesinde taş, bir takım küçük kistler ve mikrobik bir durumlar varmış. Tedavi edilebilir şeyler çok şükür...

Keremo döndükten sonra öğreniyoruz ki, Sümi Keremo'yu havaalanından aldıktan sonra bir bakmış montu, cebinde ev, iş anahtarları ve cep telefonu yengesinin aracında Almanya'ya gitmiş. Hemen trene binmişler, doğruca Almanya. Monta kavuşup tekrar trenle İsviçre'ye dönmüşler.

O gergin gün şimdi aylar öncesinde kaldı gibi geliyor. Oysa topu topu dört hafta önceydi. Allahım yardımların için sonsuz teşekkürler.

Kimseden yardımını esirgeme inşallah...


Sevgilerimle

24 Mart 2017 Cuma

it all started in february

merhaba,

içinde bulunduğum gergin durum henüz geçmemesine rağmen, detayları atlamamak için yazmak istiyorum...

1. şubat ayında keremo bir haftalık tatile kendi başına gelmek istedi. "bir kaç kez daha gidip geldikten, alıştıktan sonra tek başına gitsen daha iyi olur oğlum" dedim.
2. 11-19 şubat tarihleri arasındaki bu seyahatin geliş ayağı, inci'nin 6-11 şubat tarihlerinde istanbul'a gelmesi sebebiyle keremo tarafından tek başına gerçekleştirildi.
3. şansına havaalanına bir öğretmeniyle gitti, onun da yakın saatte uçuşu varmış.
4. tren aktarma noktasını böylece kaçırmaz, oyuna dalmaz, öğretmen uyarır, visp'te düzgün iner dedim kendi kendime. öğretmen yolda uyumuş. keremo onu uyandırmış.
5. dönüş tarihi olan 19 şubat'ta inci dişindeki ağrı sebebiyle yeniden istanbul'a geldiği, ve hastanelik olup keremo'yu havaalanında alamayacağını bana haber veremediğinden, 18 şubat'ı 19 şubat'a bağlayan gece keremo'ya internetten havaalanı-sierre bileti aldık. çocuk ertesi gün skype konferansıyla havaalanında eğlendirdi kendini, iki saat dolaştı, yemek yedi ve nihayetinde trene bindi.
6. her 20 dakikada bir gerçekleştirdiğimiz konuşmalar, 25 dakika yeter teyze'ye yaptığım "geçmiş olsun" telefonu sebebiyle, sadece beş dakika gecikmiş oldu.
7. bu 5 dakika içinde beni yedi kez arayan kerem, ulaşamayınca trenden 20 dakika erken indi. makul ve mantıklı bir gerekçesi de var "yanlış yöne gidiyorsam, daha fazla gitmeyeyim".
8. bu duruma da hemencecik kendisi çözüm buldu "anne yeni bilet alayım". yeniden bilet aldı, yarım saat bekledi ve sonunda visp istasyonuna vardı. oradan da aktarma ile sierre/siders...
9. sierre'de taksi buldu, yirmi dakika sonra, saat 17.30 gibi sabah 7'de istanbul'da başlayan yolculuğu sağ salim okula varmasıyla sona erdi.
10. gelelim bu yazıyı yazmama sebep olan şeye; inci'nin annesi sevgili perihan teyze kalça kırığındam muzdarip, hastaneye yattı. strese bağlı bu kırık sevgili perihan teyzemize epey sıkıntı verdi. ameliyat mecburi lakin beyindeki baloncuklar, sıkıntılı kalp nedeniyle yüksek riskli de.
11. çocuklarının hepsi toplandılar. mecburen inci de geldi. bir haftadır hastanedeler.
12. oysa planladığımız bugün inci'nin keremo'nun kış dönemi bitiş toplantısına katılıp, ardından keremo ve valizini alıp kendi evlerine götürmesiydi
13. akabinde de yarın sabah uçuşuna havaalanına bırakması...
14. tek derdimiz dayımın bugün için arabayı ona bırakıp bırakmayacağı idi.
15. şimdi duruma bakıyorum da...
16. durum böyle olunca yüksek çarşamba günü, cuma sabah gidiş, cumartesi keremo ile beraber dönüş şeklinde uçak bileti aldı. çünkü keremo bu kez yalnız gelmek istemiyorum diye ultimatom vermişti bize.
17. perşembe günü, öğlene doğru toplantıdayken çocuk aramış, konuşamadık. sonra aramış duymamışım. öğleden sonra üç gibi "abla eve gelebilir misin" diyen ağlamaklı bir ses...
18. hemen çıktım. eve gelene kadar endişeden bayılayazdım.
19. geldim ki bizim sokak kapalı, sonraki iki sokak da. geliş istikametli sokaklara da giremiyorsun. taaa e-5'ten dolanarak eve geldim.
20. yüksek'i hastaneye götürmek imkansıza yakın. başak gelince tıbbi müdahaleye izin verdi kendileri.
21. "bana futbolculara yapılan iğneden yapın, yarın gidip keremo'yu alıp geleyim, sonra ameliyat olurum" dedi!
22. bir gecelik otel rezervasyonu yaptı. tren biletlerini aldık.
23. bu sabah da bindi gitti...
24. saat 12.20'de inmiş olması gerekiyordu.
25. 12.20'de haber yok, 12.30'da da yok, 12.45'te "ben ambulans'tayım, hastaneye gidiyorum, durum belli olunca ararım" dedi.
26. yine bayılayazdım.
27. şirketi aradım. şehnaz hanım'a kafamın gittiğini, eve gitmem gerektiğini söyledim.
28. sağolsun ikiletmedi...
29. eve geldim. yüksel hanım bu arada hastaneden kendi isteğiyle çıkmış, trene gidiyormuş keremo'yu almaya.
30. saçmalamamasını söyleyerek onu durdurdum. "otele git, kerem de oraya gelsin" dedim.
31. o esnada bashocan aradı yüksek'i sormaya... anlattım mecburen. çok üzüldü ve gerildi çocuk. ama mecburdum anlatmaya. hemen tıbbi açıdan bir şeyler araştırmaya girişti o da.
32. yüksek'i aramış, ulaşamamış. tedirgin oldum, belli etmedim.
33. bir ilaç varmış; cypro, eczaneden alamamış. ama alsa o ilaçla yarına kadar idare edebilirmiş. hocalarından araştırmış çocuğum.
34. ilacı yüksek drogeriye sormuş vermemişler.
35. bu arada okulu aradım, ms. sidebottom çok üzüldü, ms. nykityin'i aramam gerektiğini söyledi. haa bir de karne töreninde olsaydım çok gurur duyacağımı ekledi.
36. hemen ms. nykityin'i aradım, durumu anlayışla karşıladı ama kerem otele gidene kadar teyzesi kötüleşir ve hastaneye giderse kerem otelde nasıl yalnız kalacak ki diye sordu. kalır o kalır dedim. çünkü az sonra anlatacağım konudan henüz haberim yoktu.
37. okula yazılı olarak keremo'yu bizim almaya gidemeyeceğimizi, lütfen keremo'nun sierre tren istasyonuna ulaşımı konusunda yardımcı olmanızı rica ederiz maili attım. ms. nykityin yazılı olarak geçmek gerektiğini çünkü okulda yetkili insanların gittiğini, bu yardımı seve seve yapacağını, bunun için ona otel bilgisi ve tren biletini atmam gerektiğini söyledi.
38. bu arada havaalanı hastanesinde kaçan yüksek de otele gitmiş, aradı, otelin havaalanında değil, merkezi tren garının karşısında olduğunu, havaalanında 40 franklık taksi mesafesinde olan otele başka türlü gelmenin zor olacağını söyledi. gerekirse keremo şehir merkezindeki otelde iner, merak etme dedim, o da kuşum benim otele keremo adına para bırakmaya çalışıyor ki çocuk yarın havaalanında filan zorluk çekmesin. otelle "keremo bu gece kalabilir mi diye" konuşmuş, "14 yaşındaki çocuğun güvenliğini sağlayamayız, olmaz, kalamaz" demişler.
39. ikna ederim nasılsa havasıyla ben de konuştum, yanında büyük biri kalsa dedim, belki ali kalabilir diye düşündüm. otel iyice tuhaf davranmaya başladı ve "çocuk bu otelde kalamaz" dedi.
40. haydaaaaa
41. ilaç için ms. nykityin ile konuştum, nişanlısı doktormuş, belki o yazabilir, bana ilacı atın dedi.
42. nişanlısı "benim hastam olmadığı ve bu çok güçlü bir antibiyotik olduğundan, yazamam, yazarsam dava açılır" dedi.
43. yine haydaaaa
44. bu arada sümi ile ilacı konuştuk. arada keremo konusu geçti. benim güzel kuşum "sibel hala ben o saatte arife yengemi almak için havaalanında olacağım, kerem'i alırım, arife yengemi almanya'ya bırakırız. sonra bizde kalır. sabah da havaalanına götürürüm. siz kerem'i düşünmeyin. yüksel hala'yı nasıl istanbul'a bir an önce getirirsiniz ona bakın dedi.
45. önce bir güzel ağladım.
46 bu arada bashocan yüksek'e hemen saat 15.30'a bilet buldu, acilen istanbul'a dönmesi için.
47. aynı anda keremo tramvayla istasyona gitti.
48. görüntülü konuştuk, trene bindi.
49. yüksek havaalanına gitti. hemen onu business kısmına almışlar. yanını boş bırakmışlar.
50. en son 14,59'da aradım. uçak 15.30'da kalkacak, nasılsa konuşuruz dedim. ulaşamadım.
51. inşallan şimdi uçaktadır.
52. keremo tren aktarmasını yaptı. saat şu an 15.37 (isviçre saati). yine ora saatiyle 17.16'da inmesi gerek.
53. ondan bir saat sonra da yüksek buraya inmeli.
54. Allah her ikisini de korusun. perihan teyze'ye de şifa versin. herkes çok endişeli.
55. şu an saat istanbul'da 17.38
56. perihan teyze'ye kan bulunmuş.
57. inşallah 3 saat sonra yüksek burda...
58. ve yine inşallah bir saat otuz altı dakika sonra keremo ile sümi buluşacak...
59. hayat cok acayip.


9 Mart 2017 Perşembe

yıllar yıllar önce

bu kez foto yayınlasam, kelimelerle doldurmasan sayfayı, sizce mahsuru olur mu? efendim? hmmm peki, anlayışınız için çok teşekkürler...





Herkese sevgiler, mutluluklar...


16 Şubat 2017 Perşembe

evet mi, hayır mı, söyle bana nedir senin cevabın... lallalalalalalaaa


merhaba sevgili takipçilerim,

malumu aliniz memlekette yeni bir kutuplaşma konumuz var, evet-hayır. Allah uzun ömür versin erkan yolaç beyefendi'nin hoşlanmayacağı bir ortam. o iki kelimeye tahammülü yok ya.

olur olmaz her şey nasıl da bölebiliyor bizi, pusula ile kolayca tayin edilebilecek istikametler, tüm kutsal kitaplarda kullanılan ortak dil, günlük giysi, hatta konuşmalar bile. hoş zaten bölünmeye hazırsan, bahaneler kendiliğinden gelir.

yurttaki durumun aksine, kendi içinde bütünleştiğim bir süreçteyim ben. keremo burdaaaaaaaaaaaa. bir haftalığına ışığını bizimle paylaşmaya geldi. karanlıkta fenerim o benim, fırtınada limanım, savaşta iki dakika durup soluk alabileceğim, ardından plana devam edeceğim sığınağım. parla sevgili yıldızım parla.

okulla ilgili çeşitli çalışmalarım mevcut, fund raise denilen meret o kadar kolay bir şey değilmiş, gerçi tohum ekmek, yaprak yeşillendirmek gibi hızlıca dönüşler alınabilen konular değil ama imkansız hiç değil. bu ilkeyle hareket ediyorum, sonuçlar paylaşırım efendim.

rustic pathways ve benzeri kurumların o kertede güzel yaz/tatil programları var ki, çocukların katılıp ne fantastik tecrübeler edinebileceğini hayal dahi edemiyorum. düşünmesi bile şahane. nahoş tek yanı; fiyatları.

paranın, insanların önündeki en büyük engel olduğuna inanmıyorum. o sebeple diyorum ki; vira dünyaaaaa, here we come.

son olarak harika bir "okuyan adam" fotosuyla size bugünlük veda ediyorum. haaa bir de orhan veli şiiriyle...



Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
Anlatamıyorum

O. Veli

son dört mısrası için paylaştım bu şiiri, hayat hep böyle devam etmez. elbet güzel günler gelecek, hissediyorum, çok yakında, biliyorum, anlatamıyorum...

içten sevgiler

3 Şubat 2017 Cuma

hem meditasyon yapmama, hem de affetmeme

merhaba herkese,

bir önceki yazıma ithafen, affetme meditasyonu ile ilgili hislerimi belirterek yazıma başlamak istiyorum.

nasıl ki "ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevmek zorunda değil" diyorsak, aynı şekilde her şeyi affetmemiz de gerekmiyor. bakın "her şeyi" diyorum, çünkü bazen beni kızdıranların insan formunda olduklarını düşünmüyorum. tam meditasyon sürecindeyken, kendimi affetmeye zorlamayı başarmışken, yeni bir kırılma noktası oldu veeeee "masa üstünde olmaması gereken bir malzeme olsa, ondan iğrenmemek için affetme meditasyonu mu yapacağım? hadi ordan, ya direkt o malzemeyi ortadan kaldıracağım ya da görmezden geleceğim" dedim kendi kendime. akabinde de meditasyonu bıraktım. o neymiş öyle, kötü şeyi affetmek için kendimi ikna edecekmişim, daha neler...

son yazımdan sonra, yılbaşı gecesi bir patlama oldu, berlin'de noel pazarına kamyonla girdiler, rus elçiye suikast düzenlendi... ne yazık ki güzel olaylar sıralayamadım. öte yandan; yeni bir yıli yeni umutla, sevgiyle karşılıyoruz. unutmadığımız yasamız var; umuttan vaz geçilmez.

benim güneşim belli, ışık kaynağım, yüzümü güldüren, hep özlediğim, Allah yokluğunu göstermesin dediğim hayatımın merkezi... büyüyor. kendi başına pek çok maceraya atılıyor. gurur duyuyorum onunla, tüm çocuklarla, gelecek onların. canım oğlum, hep yolun açık olsun, aşabileceğin güçlükler olsun, ışık saçmaya devam et. parla küçük yıldızım benim. sevgim, dualarım, aklım hep seninle. seni her şeyden çok seviyorum.



çocuklar olmasaydı, yeryüzünde hayat çekilmez olurdu, en azından benim için. hangi noktada hepimiz içimizdeki çocuğu kaybedip, nemrut yetişkinler oluyoruz bilmiyorum. bir an geliyor, o güzelim çocuk gidip, yerine makyavelist hasta ruh geliyor, geri dönüşümsüz bir değişim bu, radikal. işte bu ahval ve şerait içinde tek güzel an, çocukların nefesinin atmosfere karıştığı zaman. dünya iyi insanlar sayesinde ayakta denir ya, işte o iyi insan, çocuklar. biz değiliz, katran karasına bulanmış ruhumuzla, dünyayı ayakta tutacak iyiliğe haiz olmamız gayri kabili rücudur efendim.

hülasa, satırlarıma son verirken, içimizdeki çocukları da mümkün mertebe yaşatabilmek dileğimle.

sevgiler
keremo's mum