15 Ocak 2018 Pazartesi

on altı gündür ocak

merhaba sevgili dostlar, romalılar,

iki bin on sekiz yılına girdik. şimdilik söyleyebilirim ki ben beğendim, fena bir yıl değil. ilk günlerine münir özkul, aydın boysan ayrıldılar aramızdan, demek onlar pek beğenmediler. ışıkları hep yansın ve gittikleri yerde rahat olsunlar inşallah.

bugün raw veganlığımın da on altıncı günü. girişmeden önce korktuğum kadar zorlu değilmiş. dışarıda yerken hafif seçici olmak gerekiyor, lakin sıkıntılı bir durum yok. alles in ordnung yani.
bugün hava epey yağmurlu, beklenen kış gelmedi, tam oldu zannettiğim iş son anda iptal oldu. umarım terslikler bunlarla kalır, işlerin güçlerin kalan kısmı normal yolunda gider. beklemek çok eğlenceli değil, godot'yu beklemek... tam bu ana denk gelen albinoni - adagio g minör'e ne demeli? oldu mu şimdi? zaten çeyrek depresiftim, yarım depresif oldum sayende albinoni! esef ederim...

yürüyüş yapmalı, kendine getirecek bir şey bulmak lazım. bugün ekleyeceğim yazıyı mazur görün. insan yazmak istiyor, ne olursa olsun paylaşmak. belki de ille de kendini anlatmaya çalışmanın bir tezahürüdür bu.ne olursa olsun kendini anlatmak. herkesin içinde bir fırtına kopuyor, demir zamanlar öğütüyor bizi. kendimizi daha tanımadan (ki kendini tanımak en zoru, uğraşı gerektiriyor, sabır da lazım, bu kadar zorlanmaya gelemediğimizden anlamış gibi yapıyoruz veee) hooop diye başkalarını kategorize etmeye başlıyoruz. bunun tek sebebi kendimizle olan savaşımızı henüz tamamlamamış olmamızdır. kendini tanıyınca tek mücadelenin kendinle olması gerektiğini anlar insan. başkalarıyla mücadele etmek değil, başkalarına yardım etmektir aslolan. önce arjuna gibi savaşacaksın, kendinle, içindeki seninle. törpülenmesi gereken yanlar bitince, gücün kalacak sana, geriye. o güç kendini bulduğunda yanında olacak, tek ihtiyacın da o zaten.

solo invictus...

sevgiler