28 Kasım 2007 Çarşamba

yalnızım ben çok yalnızım


yalnızım ben çok yalnızım modundayım şu an. sabah o kadar iyi ve neşeliydim ki kabıma sığamıyordum, şimdi tam tamına i feel blue now. bu kadar kısa sürede ne oldu, ne değişti bilmiyorum, inanın farkında değilim. karışık bir gün geçti, pek çok işimi hallettim ve bu noktadayım.


quod scripsi, scripsi; yazdığım yazdığımdır, okuyun, anlayın lütfen...


saygılar sunarım

26 Kasım 2007 Pazartesi

haftasonu

geçen cuma ofis o kadar soğuktu ki, donan kemiklerim pazar akşamına kadar battaniye altında durmak suretiyle ancak açılabildi. şimdi tam fırına girecek kıvamdayım :-)))

geçen hafta çarşamba hani keremo'nun doğumgünüydü ya işte o sabah " boşver bugün okul kıyafetini giymeyelim, hatta en güzel kıyafetini giyelim oğlum " dedim. çocuğum bana cevap verdi

" benim en güzel kıyafetim sensin anne "

nasıl hislendiğimi anlatamam... nasıl bir mantık yürütmedir, nasıl bir duygusallık. yerim ben seni şeklindeyim. cumartesi deyvit ile telefonda konuştular, konuşma bittikten sonra " seni çok özlemiş bence " dedim. " farkındayım zaten " diye cevap verdi. komik bu herif, resmen komik. pazar günü deyvit kendisini ziyarete gelince bir öpüşmeler, koklaşmalar... hasret gideren iki dost modeli.

bu sabah okul açıldığından beri nihayet tamamlayabildiğimiz formasını giyerek okula yollandı. gri hırka, sarı gömlek ve füme kaşe pantolondan mütevellit kıyafetle nasıl büyümüş gibi duruyor, nasıl yerim ben onu.

hastalık, battaniye ve tv üçgeninde geçen haftasonumdan ( haa bir de deyvit'in ısrarı sonucu palto altı pijama şeklinde akşam akşam dışarı da çıktım, anlatmayı unuttum ) arda kalan sadece bunlar, bir de günlerdir aklıma bir şiirin sadece bir satırı geliyor; hatırlıyorsanız lütfen fill in the blanks ....... herkesin düşe kalka bir gözyaşı vardır...

hepinizi öperim, lafın gelişi hepinizi diyorum. isimlerinizi biliyorum ve hatta adile teyze gibi sayıyorum kuzucuklarımın isimlerini; zehraaaaa, deyviiiit, belki bir parça yüksek, belki nihayet, o kadar.

hadi iyi günler, tutmayayım ben sizi, rahat bırakın ben, hislendim, ağlamak istiyorum

20 Kasım 2007 Salı

21 kasım 2007



yarin keremo'nun doğum günü... bugünden kutlayalım dedim.

dün gibi aklımda doğduğu gün, oradaydım ben de, hatta herkesten önce gitmiştim, mehmet ve ben sabah 7,30'da yollandık hastaneye, aslında keremo da vardı yanlış hatırlamıyorsam, geçmiş zaman. ne komikti. heyecandan öleceğimi zannediyordum, sadece bayıldım. kendime ilk geldiğim an el ve ayaklarını görmek istedim, minik minik, yumuk yumuk, öylesine güzeldi ki... agresif ve şaşkın, şüpheci ve soğuk bakışları vardı bizimkinin. aynı ben gibiydi yani.



SENİ SEVİYORUM MİNİK KUŞUM, UZUN, SAĞLIK VE MUTLULUK DOLU NİCE NİCE YILLAR, SEVDİKLERİNLE BERABER ( YANİ BİZLERLE :-)))) )


14 Kasım 2007 Çarşamba

polski sklep, da, pravda

merhabalar canlarım... bugün size ruslardan ve ruhlardan bahsedeceğimdir. konuya uygun başlığımızın olması için de bildiğim rusça kelimeleri art arda sıraladım. sadece " da " nın anlamını biliyorum. pravda da bir gazete ama herhalde hürriyet, milliyet filan gibi bir anlamı vardır. belki de " gazete " demektir :-))) polski sklep ise laleli'deki dükkanların kapısında yazar, edepli birşey olduğunu zannediyorum...

bugün iki rus müşteri vardı, bizden hazır giyim ürünü almak isteyen. bütün piyasayı, firmaları, alım yapılabilecek ve yapılamayacak olanları, kendimize sakladığımız ufak tefek sırları öğrenmişler. daha doğrusu hemşehrilerimiz öğretmişler sağolsunlar (!). rus da gelmiş bize işin hammaliyesini yaptırmak istiyor. kaliteye laf ediyor, fiyatı beğenmiyor, memnuniyetsizmiş gibi davranınca ne elde etmeyi umuyorsa artık

biz ülkece hangi niteliğimize güveniyoruz acaba? fransız kozmetiğine, alman endüstrisine efsanesi yıllardır var. peki biz neyimize güveniyoruz sizce? bindiğimiz dalları kesmedeki yeteneğimize mi? galiba bugün yine mavi günümdeyim, en iyisi ben kaçayım, sizin de tadınızı kaçırmayayım. plattenspielerda sizin için bir parça çalıyorum şimdi; unforgiven II... keyfini çıkarın

12 Kasım 2007 Pazartesi

selam dünyalılar, ben dostum


nasıl uyku isteğim var. bu konuda şu sıralar ikiyüzlüce davranıyorum şöyle ki; normalde hele de pazar günleri öğlene kadar uyumayı sevmem. amma velakin havalar soğuduğundan mıdır, kendimi yorgun hissettiğimden midir bilinmez şu günlerde bir uyku isteği hasıl oldu bende. mümkünse tüm gün pencere önündeki koltukta bulutları izleye izleye uzanmak istiyorum, arada uyuklamak, arada film izlemek, arada birşeyler içmek filan. ama yerimden kalkmadan bütün bunları yapmak istiyorum, filmi playera yerleştirmek için dahi kalkmak istemiyorum yerimden. cumartesi ( 10 kasım ) keremo ile birkaç çizgi film aldık; sponge, bir böceğin hayatı ve şrek 3, yağmurda yürüye yürüye eve döndük, bahsettiğim koltuğa ikimiz sığışıp izledik filmleri. çok keyifliydi. sonrasında keremo'yu uyuturken ben de uykuya dalmışım. oysa keremo uyuduktan sonra kalkıp ocean's 13'u seyretmeyi planlamıştım. gecenin bir vakti uyandim, cenkerdem bir kanalda program yapıyorlarmış, denk geldiğime çok sevindim, bazı esprilere kahkahayla güldüm resmen. pazar günü de kuzen murat'ın taşınacağı evi için gerek malzeme alışverişine yardım ettik ve haftasonu geldiği gibi hızlıca geçti...

bir arkadaşımız eskiden " haftanın üç günü 24 saat çalışayım, yeter ki haftasonu tatilim 4 gün olsun " diyordu. çok haklıymış...

hadi sevgili okur, evine git ve benim için biraz uyu, uyu, uyu, uyuuuuu, uyuuuuuuuuuu

7 Kasım 2007 Çarşamba

uzay komporu

sevgili okur ( artık tek kişi olduğunuzu biliyorum ), hattı zatında bu da birşeydir, ya siz de olmasaydınız ve kendim yazıp kendim okusaydım. kendime mektuplar şeklinde.

neyse felsefeyi geçip hikayeye geliyorum; dün akşam keremo'yu anneannesinden almaya gittim; yine gelmedi. " seninle değil babamla geleceğim eve, sen kendin git " dedi. ben de eve tek başıma gitmektense keremo ile birlikte babasını bekleyelim dedim. keremo bir oyun oynamak istedi ve astronotçuluğa başladık; keremo astronot oluyor ve uzayda neler olduğunu anlatıyor bana

"güneş var ama çok uzakta, yakmıyor, aydedem var güzel ve büyük, yıldızlar var ve de çok fazla gezegenle kompor var. gezegenlerin otuzuncusunun adı sempıl, sempıl. komporlar da çok büyük ve hiç uyumuyorlar, inanılmaz ama hiç uyumamışlar anne " diyor. " gezengenlerin yanısıra dünya da uzayda bulunuyor " dedi. sürekli de roket istiyor, uzaya gidecekmiş " oğlum daha roket kullanma yaşına gelmedin beyaf " diyerek şimdilik atlatıyorum ama mecbur kalırsam çocuğu üzmemek adına alacağım tabi. tek korkum bizim oralarda yabancı araç yani her akşam o mahalleye gelen araçlar dışında bir vesait parkedince hırsızlar hemen camını kırıyorlar. ee ya bu roket meredinin de camını kırarlarsa ne ederim ben, nerede yaptırırım? roket sigortalayan şirket cam kırılmasını sigorta kapsamında sayar mı? ooof off sevgili okur büyük başın derdi de büyük oluyor gördüğünüz gibi. ben boğa burcuyum ya; hani büyük baş olayı... bir de ehliyet meselesi var tabi, duyduğuma göre roket sürücü ehliyeti nasa tarafından veriliyormuş, şimdi çocuğumu amerika'ya mı göndermem gerekecek bir de? hıh, hiç olmaz, çok karışık bir memleket, yollayamam ben kuzumu. zaten annesi paranoid resesyonda ( böyle birşey var mı bilmem ama kendi diagnosisim bu işte ben buyum; dublin'de keremo gözden uzaklaştığı an afakanlar basıyor, kafamda felaket senaryoları yazıp çocuğa hönkürüyordum. kendisi kaldırımdan yola doğru koşuyor, masalara çıkmaya çalışıyor, ağzını vurup damaklarını kanatıyor, kafasını çarpıyor, kaldırıma oturup ayaklarını yola uzatıyor ve hemen dibinden de otobüsler geçiyor, bu arada ölüyoruz korkudan çocuğun bacakları gitti diye. en son olay; istanbul'da uçaktan inmek için sıra beklerken keremo aralardan fıydı gitti, ben indiğimde körükte bile yoktu, koştum pasaport kontrole doğru, hıh ıh yok, tekrar uçaktan indiğimiz noktaya yöneldim yine yok. tam ağlamak üzereyken bir polis gördüm ona sordum görmediğini ama keremo'yu bulamazsam polislerden yardım isteyebileceğimi söyledi. az sonra ilerden bana doğru koşmakta olan keremo'yu gördüm ve yeleğinin ensesine gelen tarafından sertçe tuttum, kızdığımı anladı ama yanımda yine kalmadı koşturmaya devam etti taa ki valizleri almaya gidene kadar. bu çocuk ehliyet alsın diye amerika'ya yollanır mı? en iyisi ordan bir kaç arkadaşı arayıp rüşvet müşvet artık ne gerekiyorsa yapacağız alacağız bu ehliyeti oraya gitmeden ) roket tedariğini nasıl yapacağız bilmem artık, ey yegane ve kıymetli okurum söyler misin bana nereden alınır bu cihaz? hatta varsa oradan bana akıl, fikir, sakinlik gibi erdemleri enjekte edebilecek bir müstahzar da alayım, parası neyse ödeyeceğiz!!!

6 Kasım 2007 Salı

bir takım fotolar

üstte: en eski bar
tara tepesi'nde keremo ( ülkenin eski başkenti - sadece boş bir tepe )

keremo havaalanı yolunda durakta, maltheser tüketiyor

wicklow'da göller, çok lezizdi...

kilkenny'de deniz böcükleri, bono'nun evi de bu köyde. ancak kapısından başka bişii görünmüyor ki o da pas içinde. bi boyatamamış. hadi kendisinin zamanı yok, meşgul dünya meseleleriyle filan, mühim şahsiyet. ya o karısı? ne yapıyor bütün gün? hiç, adamın kazandıklarını ye dur!!!

st. stephens green; leziz park

yorgun ayaklarım, st. john's church bahçesi

st. john's church arka yolunda deyvit ile keremo
city hall tavanı, işte bono'yla burada görüştük; tavanda değil tabi, tabanda. orada sadece mermer olduğu için tavan detayını size gösteriyorum

city hall karşısında bana ilginç gelen bina.

st. patricks church'un olduğu tepede otlayan inekler. bunlar holy süt veriyorlarmış :-)

wicklow yolunda keremo, şoförle pek bir anlaştılar!!!

st sthephens' green'de keremo

biri bono da diğerini tanıdınız mı bilmem. neyse söyleyeyim; ben

phoenix park'ta yapraklar...

odamızdan gün doğumu

suburblerden birinde keremo aradığı motorsikleti buldu...

dublin tower yolunda keremo, kendisi yolu bildiğinden bizi beklemeden gidiyor...

zoo'da filleri izlerken. keremo da zoo dediği için öyle yazdım; yoksa hayvanat bahçesi demeyi de biliyorum :-)
aklımda kalanlar, chicken royale, grafton street, national irish museum, trinity... ben var yine gelmek :-)

2 Kasım 2007 Cuma

döndüm

eyyooooo, döndüm arkadaşlar... hemen fotolar ve yazılar gelecek, irlanda güzel, sıcakkanlı ve çok şeker insanlar. ben var yine gitmek

ofiste işlerim çok birikmiş. en kısa sürede anılarımızı paylaşacağımdır okurlarım, merak etmeyin.