27 Kasım 2013 Çarşamba

ashes to ashes

bugün bir yakınımdan isviçre'de hem yer darlığı hem de naaşları toprakla, dolaylı yoldan da suyla buluşturmak istemediklerinden kelli tüm ölülerin yakıldığını duydum. küller de kavanoz içinde toprağa gömülüyormuş. tüm insanlar bu şekil defin olayını tercih eder mi emin olamadım. ama ben isterim galiba. küllerimi de klimanjaro'ya serpin. sabah vakti, güneş doğmadan hemen önce.

üüffff. ya da ne bileyim bir de cesedimle, külümle uğraşmasalar da oturup arkamdan iki dua mı etseler acep. bilemedim. neyse daha inşallah buna karar verecek uzun yıllar vardır. ne de olsa daha 90 yaşındayım.

aslında birşey söyliyeyim mi, kendi yaşlanmamdan ziyade sevdiklerimin yaşlanması üzüyor beni. isimlerini saymıyorum, onlar kendilerini biliyorlar. kendim zati yaşlanıyorum gibi gelmiyorum kendime, ama kurtların köpeklere maskara olduğunu görmek canımı sıkıyor.


öpüldünüz...

not: kelimeler sırada bekliyor; bizi de yaz, bizi de yaz diyorlar. ama yok öyle üç kuruşa beş köfte. bir daha tongaya basar mıyım? bugüne kadar söylediklerimden pişman olduğum oldu, söylemediklerimden asla...

24 Kasım 2013 Pazar

w e t d a y / a g e d a y

eskiden pastanın kremalı vs. olanına yaş pasta, kurabiyemsilere kuru pasta denmez miydi? işbu sebeple dün keremo için yaptığımız partiye de wetday veya ageday demek istiyorum.

nereden başlasam? sabah sabah mutlu mesut uyanıp, doğumgünü hevesini anlatmasından mı yoksa hazırlanırken nasıl heyecanlı olduğundan mı?

herkesten önce dart vader'lı pasta geldi. hazırlık bitmemişken konuklar da akın etmeye başladılar...
aklıma gelmişken sayayım;

keremo
bashocan
annem
keremo's mum
tülin
yiğit
gülsüm
defne
m. yiğit
nesrin
ayaz
azra
nuran
fatoş hanım
yağız efe
didem
bahar
müge
eliz

fena değil, epeymişiz. o kadar mutluydu ki benim kuzum. geride bıraktığın on yılın, kat be kat güzel, nice on yıllar olarak (mesela hmmm 25 tane on yıl olarak) geri dönmesini dilerim.

annesinin kuzusu; inşallah çocuğum olmandan duyduğum mutuluğun 10 üssü n miktarı kadar mutlu olursun. içine sine sine, tadını çıkara çıkara yaşarsın her gününü. seninle öyle yaşıyorum ben.

öptüm canım oğlum


foto doğumgününden, soldan sağa sayarsak: keremo, keremo'nun bir arkadaşı, keremo'nun başka bir arkadaşı ve son olarak da başka bir arkadaşı. çok keremosantrik durumdayım değil mi? affola, değişemiyorum...

16 Kasım 2013 Cumartesi

haberler haberler haberler


canlarım ya, size çok önemli bir şeyi anlatmayı unutmuşum. keremo'nun dünya için daha uygun olduğunu düşündüğü yeni ekonomik program.

evet, çocuk hem uzayla, hem hayvanlarla hem de finans/barter/GSMH ile uğraşıyor, n'aapsın? çorbayı 2 saatte yapabilen bir anneyle "eee mecbuuuuurrr".

şimdi; keremo planına göre menkul mevduat ortadan kalkmalı, para, poliçe, tahvil şu bu olmamalı. ekonomik işleyiş mal/hizmet mübadelesine dayanmalı. böylece gözünü para hırsı bürümeyen insanlar, başkaları için de çalışmanın önemini ve getirdiği mutluluğu anlarmış. bir de barış eyleminin bir parçası olmaya çalışıp, barışı kurmayı da başarınca kendilerine saygı duymaya ve onurlu yaşamaya başlarlarmış.

bunu 10 yaşında bir kafa düşünüyor.

aynı kafanın ait olduğu çocuk, 15-20 gün önce okula kısa kollu t-shirt ile gittiği ve sweatshirtünü beline bağladığı için B.E.K.B.O.'nda ulema(!!!) din hocası tarafından "sen özürlüsün galiba, özürlü müsün sen oğlum ne bu havada kısa kollu t-shirt, neden o şeyi beline bağlıyorsun?" şeklinde sınıf arkadaşlarının önünde hakarete uğratılmış.

buradan sesleniyorum hoca, git bir kafana yıkama yağlama yaptır. insanlar özürü satın almıyorlar, sen çok dindarsın ya, din hocasısın üstelik, oku, oku yazdıklarımı da öğren, özürlülük bir hakaret ihtiva edebilecek durum olmadığı için, aşağılama aracı olarak kullanılamaz. ancak senin öğretmeye çalıştığın konudan bihaber, aval aval gezen biri olduğunu, öğretimini vermeye çalıştığın (boşuna çabalama kaptan, bu kafayla bu gemi gitmez gerçi) dinin en temel niteliklerinden birini kimseyi incitmeme geriksiniminin teşkil ettiğini bilmediğini anlayınca, karşımdakine hakaret etme istediğim doğduğunda senin adını söylesem mi diye düşünüyorum. eyleme geçersem duyarsın, merak etme.

önce seni T.C. M.E.B.'ye şikayet etmeyi düşündüm, sonra hem çoluk çocuğun varsa onların rızkıyla oynamak istemedim hem de karşıma şikayet mercii olarak senden farklı birileri gelecek mi emin olamadım. sana hürmetimdem, acıdığımdan veya sinirim geçtiğinden değil. nihayetinde kavga gücüm azaldığı için "sözüm parama geçer" dedim ve çocuğumu başka okula göndermeye karar verdim. onca pırıl pırıl, geleceği avucunda tutabilecek eğitim fakültesi mezunu varken senin gibi kalasların (ceviz ve meşe ağaçları beni affetsin, haaa bir de kiraz ağaçları) atanması ne acı değil mi?

kendin gibi birinin çocuklarına öğretmenlik yapmasını ister miydin?

keremo'yu gördükçe, geleceğe dair umutlarım artıyor, bir fidancık, asfaltın ortasından, duvarın içinden, kaldırım taşları arasından inatla baş kaldırıyor, varım diyor. umarım o ve onun gibi binlerce fidan ağaç olduğunda, sen gibi kalaslar, inşaat yapımında, köylük yerlerde dere üzerine yapılan derme çatma ama güzel mi güzel, şiirsel köprülerde kullanılarak, tükettikleri oksijenin, suyun hakkını biraz olsun vermiş olurlar. dilerim bu çocuklar güneşi yakaladıklarında, senin şürekan ışığın ulaşabildiği herhangi bir platformda olmazsınız.

senden bahsettiğimi biliyorsun ama kim olduğunu bilmiyorsun, değil mi? boşver, yorma o güzel kafanı, anladım ben seni....

UMUT VARDIR VE OLACAKTIR!



elma şekeri

4 kasım itibarıyla yeni okulumuza başlamış bulunuyoruz. birinci ders esnasında bize okulu anlattılari ikinci derste de çocuğum sınava girdi. "yarın olsam mı sınavı anne?" sorusuna bu kalpsiz anne "hergün senin için ayrı ayrı sınav yapılamaz oğlum" diye cevap verince, çocuğum el mecbur sınava girdi veeee maşallah demeden okumayın; 89 aldı. afferin benim kuzuma.

bu perşembe günü de doğumgünü. kerem tam 10 yaşını dolduruyor. umarım istediği gibi bir doğum günü partisi düzenleyebiliriz. tema: DARTH VADER... uzay yemekleri yapacağımız için, mavi elma şekerini de çok görmemek lazım. gerçi buna uzayca bir isim de bulmak gerekecek ya neyse..




hepinize sevgiler. uzaktan tabi. çünkü bu aralar dışarı çıkar çıkmaz bütün insanlığa sinir olmaya başlıyorum. sizi uzaktan sevmek aşkların en güzeli. ama keremo'yu yakından sevmeliyim, büyüyor, saçına başına dikkat ediyor. 7. sınıflardan bir kız bunun adını bir a4 kağıda yazmış getirmiş, anne 7. sınıflar arasında çok popülerim diyor. kızın durup dururken neden böyle bir girişimde bulunduğunu anlamadı mı acaba yoksa beni mi yiyor? sizce?

hürmetler bizden...

3 Kasım 2013 Pazar

3 kasım 3 kasım güzel 3 kasıııımmmm

bugün teyzem evlendi. son bekarlık sultanlıktırcıyı da evlilik girdabına kaptırdık. hüzünlü ve güzel bir tören oldu. yalnız ve güzel ülkeme öykünmüş gibi oldum. ancak hüzün benim yaşadığımdı, güzellik orada bulunan herkesin.

yarın sabah izmir'de uyanacak, foça'da ekmek alacak, pazara gidecek, mevcut yemek ritüeli ege otlarıyla yer değiştirecek... inşallah mutlu olsun.

törenin ardından keremovski kursuna gitti. çıkışta sinemaya gitmeye karar verdi(k). THOR!!!

önce böyle düşünürken, çocuğumun sinemada oturuş şekli, yorumları vs. onun bir erkek olduğunu ve erkeklerin böyle filmlere gittiğini hatırlattı bana. hoş ben de zati behzat ç'ye gitmek isteyen kişiydim.

filmde düşman gemisi greenwich'te toprağı yararak ilerlerken keremo "şimdi karşısına biri çıkıp free hug demeli" dedi. vaaay güncel esprileri de yaparmış diye güldüm kendi kendime. çıkışta da "film açık uçlu bitti demek ki bir bölüm daha olacak" bildiriminde bulundu bana. büyüyor çocuk büyüyooooor, farkında mısınız? hoş ben dibindeyken farkında değilim, siz nasıl olacaksınız?

yine okul değiştiriyoruz, din öğretmeni çocuğa kısa kollu t-shirt giydiği için "özürlü müsün sen?" diye sınıfta bağırmış. çocuk zaten teneffüse çıkmıyor, yemekhaneye gitmiyordu. üstüne bu dindar(!) din öğretmeni de tüy dikti. başka okula geçiyoruz. bundan önceki starbucks zinciri misali okulda çok çekmiştik, bu kez denediğimiz devlet okulu da boş çıktı. keşke bizim zamanımızın okulları ve öğretmenleri olsaydı.

bu vesileyle; hasan akçay, incila akkoyun, inci arsan (rahmetli), mustafa görgün (rahmetli), lider civelek, dicle öldürülenoğlu, bayram sevgen, nuran gökerküçük, tülin demiray, rana alpay, mustafa kemal can (rahmetli), yurdanur elbasan, arife kalender hepinizi ayrı ayrı sevgiyle anıyorum, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diler, vefat etmişlerin de gittikleri yerde rahat ettiklerini umarım. hepsi bende bir iz bırakmıştır. hepsi ayrı değerdi. muhteşemlerdi, onları tanıdığım için çok şanslıyım. keşke sizden sonraki öğretmenlere daha çok feyz verseydiniz canlarım diyerek bugün paylaşacaklarımı sonlandırıyorum.

keremo'nun annesi olmak çok güzel birşey. binlerce şükür ki bu çocuk bana gönderilmiş.


yeni okul hakkında da yazmaya çalışacağım, sevgiler

12 Ekim 2013 Cumartesi

yenilenmeler

epeydir yazmamışım size... en son yazdığım yazıda referans aldığım andımız dahi son demokrasi paketiyle ihtiva ettiği ırkçı söylemler iddiasıyla kaldırıldı. o kadar uzun süredir yazmamışım, affedin.

bunca sürede neler oldu; nerden başlasam bilemedim... taşındık, iş değiştirdim, çocuğum okul değiştirdi. mutlu muyuz? daha huzurlu olduğumuzu söyleyebilirim, ama mutluluk dış etkenlere bağlı değil. salt birkaç değişiklik oldu diye hemen mutlu oluveremiyor insan.

zorluklar var hayatta, hepimiz için var, kabul. ancak herkesin dayanma kabiliyeti aynı değil. örneğin ben zaman zaman sorumluluklarım sebebiyle, başkalarının beklentileri sebebiyle kendimi epey yorgun ve bezgin hissediyorum. umut azalıyor, adeta güneş ışıklarının azalmasıyla karanlığa gömülen dünya gibi, iç yaşantımız da gölgelere dönüyor.

bir kısım rüzgarlar bulutları dağıtmaya çabalıyor çabalamasına da, insan o bulutların bu uğraşa girmesini istemiyor.

insanlık yeni bir evreye girse, şu üçüncü gözümüz açılsa da rahat mı etsek ne?

iyi bayramlar, kovalansın ve kaçsın hayvanlar, manevi kurbanlar verilsin, akmasın kanlar...

10 Temmuz 2013 Çarşamba

yeni hayat

bir gün, bir sabah uyanınca insan aniden farklı duygularla dolduğunu duyumsar. sevdiğin birine kızgınlık, alakasız birine anlayış, olmadık birine sevgi, hak eden birine de güven gibi.
hiçbir şeyden emin olamayacağını anlarsın, senden beş bin yıl önce yaşamış, o zamanın koşullarında tek gerçeği kendi bildikleri sanan insanlara gülümserken, senden bin yıl sonra sana gülümseyecek olanlara cesaret verirsin.

hayat değişim, dönüşüm... dışındaysan yoksun.

kendime en çok kızdığım konulardan biri sabırsız ve (her zaman değilse de) toleranssız olmamdır. kimi zaman aynı fikri paylaşmadığım insanlara acımayla karışık bir anlayış sunarken, onların da var oluş çabası içindeki herhangi birinden farkı olmadığını düşünürken hemen ertesinde olmadık birine içimde tepki besleyebiliyorum. halbuki yok ki onun da diğerinden farkı.

dünyamız aynen biz faniler gibi bir değişim yaşıyor, her yer kaynayan kazan adeta.
komşu ülkeler ve uzak diyarlar, her yer kargaşa içinde, kaos hepsinde. kaos ve teos birleşince hani kozmos olurdu? nerede yeni kozmoslar? aksine mevcut yegane kozmosumuzu da tehlike içine sürüyoruz. herkesin aynı olduğunu, hepimizin damarlarında akan kanın (grupların aksine) aynı renkte olduğunu anlamak, birbirimizi anlamaya çalışmak, sevmek bu kadar mı zor? evet zor... neden biliyor musunuz, çünkü insan kendisini hep daha temiz, daha akıllı, daha iyi, daha güzel, daha üstün görüyor. işte bir ağacın, bir dalın aksine bizim bütünleşememe sebebimiz bu. siz hiç bir yaprağın kendini diğer yapraktan daha üstün gördüğüne şahit oldunuz mu?

bugün tramvaya bindim ve tramvaydaki herkes kokuyor gibi geldi bana, kabinler ürik asit gazı içinde idi, inanın. sebebini bilmiyorum. nasıl olduğunu anlamak da istemiyorum. birden kendimi virüslerin arasına bırakılmış steril  hücre gibi hissettim. hemen akabinde kendimden utandım, o kokular sadece bana gelmiyordu, öyleyse tek iğrenme duyguları içinde olan neden bendim? diğer insanlar normal şekilde otururken, neden ben koltuğa mümkün mertebe en az yüzey alanımla temas etmeye çalışıyordum?

utanıyorum kendimden, elimde değil, insan olduğumu, herhangi bir insandan farklı olduğumu düşündüğüm için de utanıyorum.

affet beni insanlık. yarın yeni bir hayata başlamaya ve herhangi biri olmaya çalışacağım. üstüne düşen vazifeleri layıkıyla yapmaya çalışan, herkese eşit davranan ve eşit sevmeye çalışan birisi olacağıma, iradem olduğunu unutmayacağıma şerefim ve namusum üzerine ant içerim.

en derin sevgilerimle
keremo's mum

30 Haziran 2013 Pazar

yeni dönem

hayatta her gün yeni gün ancak bazen yeni gün gelecek daha güzel ve umut dolu günlerin habercisi olabiliyor. mayıs sonu ve haziran başı bünyemde bahar çarpması etkisi yaptı. mutluyum, daha mühimi umutluyum. keremo, vatanım, tanıdıklarım ve tanımadıklarımın davranışları umudumu körükleyen öğeler oldular.

daha açık yazamıyorum her zaman olduğu gibi. lütfen okuyucularım sizi mutlu eden şeyleri ve hayatınızdaki dönüşümü düşünün, mutluluk yanı başımızda. küçük prens kitabını tekrar okuyoruz ve mahabarata destanı'nı.

sevgiler
uygulanacak prensipler :-))))


dostlukları hayranlık uyandırıcıydı, örnek alınası...


yaz akşamı balkondaki eskimom... aniden gelen ürperti kuzumun bu kılığa girmesine sebep oldu.


kendimi de yayınlamak istedim, bkz. mutlu ve umutlu insan.



kuzu yeni bandanasını modelden modele sokarken, dünyanın en muhteşem herifi budur, o kadar.


ben 4, yüksek 1 yaşında. o zaman da omuz omuza ve yan yanayız. canım benim, her üçünüzü de çok seviyorum, Allah beni sizsiz bırakmasın. 

7 Haziran 2013 Cuma

oratoryo buratoryo

bu akşam crr'de yunus emre oratoryosuna gittik keremo ile. çocuklar ellerinden geleni yapmış ama olmamış. benim kulaklar müziğe eşlik eden ve normal formundan dışarı soprano, alto, mezzo soprano, tenor, bas vs olarak çıkan seslerden anlamıyor. konser boyunca zehra'yla milyonlarca gülecek şey bulduk. hatta -utanarak söylüyorum- susmamız için bizi bir kaç kez ikaz eden kerem'den başka, seyircilerden birisi de sesimizden rahatsız olduğunu belli etti. oysa fısıltıyla konuşuyorduk. gerçi bir an zehra gülerken puhhaahhahhaaa gibi bir ses çıkardı.

kanon tekniği ile 4 dizelik şiiri yarım saat boyunca uzattı da uzattılar. şef de bütün akrabalarını toplamış koroya, kimisinin suratı utançtan kıpkırmızıydı. o kadar adam toplandınız oraya, çalın bir thin lizzy'den "whiskey in the jar" da keyfimiz gelsin, di mi ama? (ref. turgut özal "semra bi kaset koy da neşelenelim")

saat sabahın dördü, on gündür, malum olaylar başlayalı beri haberleri takip etmekten uyku düzenim bozuldu, hayalet gibi yaşıyorum. gidip uyuyayım en iyisi, belki sabah her şey daha güzel olur. aklıma gelmişken, eflatun hoca ile konuşacağım, nöropsikiyatri uzmanı ne de olsa, koskoca prof, sorularıma yanıt bulacaktır elbet.

hattı zatında kitleler için de faydalı noktalar olduğunu hissedersem, hem soru hem de cevap kağıtlarını buradan ifşa ederim.

hadi şimdi siz de gidin yatın, günah bir yazı okumak için bu saatlere kadar. hadi hemen uyuyun, dinlenin ve enerji küpü şeklinde yeni güne başlayın.

öptüm hepinizi

15 Mayıs 2013 Çarşamba

new phenomenia

obsesif sayılmasam da takıntılarım var, en çok yeni tanıdığım eflatun adam'a kafa yoruyor durumdayım bu aralar. normali mi öyle sakin, ılıman ve huzurlu, yoksa psikiyatr olmaktan kelli mihenk taşlarının yerini mi biliyor anlamadım.

her kadının diyemeyeceğim her insanın etrafında böyle bilirkişi, akil adam, ombudsman olmalı. her ne kadar kendi düşüncelerimi kendime saklamak istesem de, benimle ilgili olmasa dahi kendilerinin cümlelerini duymak çok güzel. hadi dönün artık istanbul'a, bu şehir söyleyeceklerinizi duymayı bekliyor. daha size seneca okuyacağım, gözyaşımla eşlik etmek istediğim şiirleriniz var, dönün artık, sizi affettim.

bu yazıları okuyan herkesten yüzer dolar (amerikan ama, kanada değil) almaya karar verdim. biliyorsunuz ben bir iş yapmaya, ticaretle iştigal etmeye karar verdiğim an siyah kar yağmaya başlıyor, hemen balık kavağa çıkıyor ve çıkmaz ayın son çarşambası geliyor. eee, ben nasıl zengin olacağım öyleyse? oğluma söz verdiğim bahçeli evi nasıl alacağım ki çocuk kedi, köpek ne bulursa doldurabilsin bahçeye? gördünüz mü, mantıken bundan başka seçenek yok :-) hade pamuk eller cebe...

bugün birinden "ben birini sevsem de o benden nefret edebiliyor, nefret ettiğim kişi de beni sevebiliyor" ahkamını duydum. katılmıyorum, what you feel is equal to what you are being thought about, müdürüm :-))))

bir deeee şu keremo sorunsalı var, kendi bi başına kamplara giden, gözümün önünde büyüyüveren. biz de aynı hissi mi oluşturduk acep anne-babalarımızda? sanki bizim süreç daha ağırdı da, şimdikiler aniden form değiştiriyor, metamorfoza maruz kalıyor gibi. oysa ne alakası var değil mi? her önceki nesil, sonradan gelen için aynısını düşünüyor değil mi? ben orta yaş sınıfındayım artık sanırsam. ama sevmedim bu sınıfı beyaf. biri gelsin kurtarsın beni.

kod adı kılıçbalığı gibi, kriptoloji eseri metinler gibi şifreli şeyler yazasım var, mamafih yazdıktan sonra ne demek istemiş olduğumu kendim de anlayamadığım için pek mealli olmuyor. oysa yıllar sonra hatırlamak isteyeceğim, kime ne belki de anı kitabı formuna ittireceğim bir geçmişim var. neyse, l.m., e.a., s.ö., r.d.j., e.i., arkadaşlarım hepinizi özledim. geri dönün, sizleri de affettim. ama birer birer dönün, malum ev küçük.

bir de affetmediklerim var, affetmedim, sadece yüklerinden kurtulmak için unuttum onları. kötü şeyler yine de dilemem, yaratan affetsin onları da. herkes kendi yerini biliyordur zati. yine de bir zaman eskiden okulda gösterdikleri T bilançodan yapıp, karda mı zararda mıyım bakmalıyım. however; keremo olduğu sürece kardayım. tüm melekler görev başına, koruyun, kollayın tüm çocukları, benim kuzumu da.

öptüm sizleri yanacıklarınızdan, artık bir sesiniz çıksın yahu? kimse mi okumuyor? huuuu

tamam, dağılın o zaman. uykum geldi zati...


şu kavga bir bitse dersin
acıkmasam dersin
yorulmasam dersin
uykum gelmese dersin
çişim gelmese dersin

ölsem desene...

ağzınıza sağlık sayın o.v., ruhunuz ışıklar içinde olsun
reveransssssss

12 Mayıs 2013 Pazar

mayıs 2013

merhaba canlarım,

2012-2013 öğrenim yılının sonuna geldik. az daha dişimi sıkarsam beni üzüntülere boğan okuldan kurtulacağız. eğitim ve öğretim bu kadar hafife alınacak, olsa da olmasa da kılıfına uydurulabilecek işler midir? ben mi çok hassasım, bu okul, idareciler ve öğretmenler mi vurdumduymaz?

kanaatimce tamamen kalple yapılması gereken iki meslek var (hoş, ideal olan tüm işlerin bu şekilde yapılması ya); doktorluk ve öğretmenlik. yani yarım hoca dinden yarım hekim candan sözüne bilfiil katılıyorum.

okulun adını ve yaşadığımız katastropheleri ifşa etmek istemiyorum, lütfen çocuğunuza okul seçerken orada görevli idareci/öğretmenleri değil okulun velilerini dinlemeye çalışın derim.

bizim çocuk; keremo büyüyor. gözlerimizin önünde. Allah bütün çocukları korusun, gözetsin, hep yardım etsin onlara inşallah. bugün bandırma'da gerçekleştirilen 3 günlük kamptan döndüler. gelir gelmez; medeni hayat ne güzel şeymiş yahu, resmen ilkelleşmişim orada, belki çatal bıçak tutmayı bile unutmuşumdur, dedi.

sonra mezuniyet yemeğine iştirak etmek istemediğini, oraya harcamamız gereken miktarı "money talks" diyerekten kendisine vermemi tercih edeceğini belirtti. money talks, ac/dc'nin güzel bir şarkısı diye de ekledi. cüce, sen daha yokken ben dinliyordum onları demedim.

bandırma'da toplantıya katılmış, toplantı öncesi de denizde olduğundan telefonuna bakamış :-)

gitmeden hemen önce de benim düşünceli oğlum bir kavanoz dolusu (365 adet güzel dileğin olduğu) anneler günü hediyesi almış bana. Allah'ım sen bir kapıyı kapatırken diğerini mutlaka açıyorsun. üstelik bankalar gibi değil; yani kaşıkla verip kepçeyle geri almaktan bahsetmiyorum. genelde tencereyle verip, fincanla alıyorsun diyebilirim. gidenlerin üstüne sünger çekebilmeme az kaldı. beklediğim ne bilmiyorum, ancak beni tutan bir şey var. direnmeyeceğim. beklemem gerekliyse beklerim.

kafam net, kalbim karışık, iyi ile kötüyü ayırma melekem iyice azaldı. her şey iyi görünüyor bana, öyle olmadıklarını bile bile, kötülükle bağdaştıramıyorum hiç bir şeyi. özlüyorum, eski günleri, artık göremediğim yerleri, kişileri. bazı kitapları bile özlüyorum. inanması güç gelebilir ama onları okuduğum, içinde olduğum günleri özlüyorum. politikaya hiç girmiyorum, neresinden tutsa insan, elinde kalıyor.

yakın zamanda bir arkadaşımı üzdüm. gerçekten ondan daha fazla üzüldüm ancak geçen zaman, söylenen söz ve atılan ok geri dönmüyor. insanın her daim şuurlu olması daha güvenilir bir şey, aklınızda bulunsun.

hmmm bir de yine aynı arkadaşla geçenlerde bir mağazada satıcının gençten bir kızcağıza elinde tuttuğu ayakkabının ileri yaşta hanımlar için olduğunu, gençlerin o modeli pek tercih etmemesi gerektiğini anlatırken bizi gösterip "bu model orta yaşı geçmiş kadınlar için" demesi son zamanların en moral verici olayıydı. görürsün sen pis satıcı dedim içimden, dışımdan ise gülümsedim pis pis!

hoş zehrişko da aynı şeyi söyleyip duruyor. Allah aşkına 40 yaş orta yaş mıdır? orta yaş dediğin 50 filan olmalı. 40 gençlik sonu diyelim, öyle bir tabir yoksa da ben icat ettim, buyurun kullanın, no telif hakkı required.

bazı fotolar var paylaşmak istediğim, kelimelere dökemediğim duygularımla birlikte size iyi geceler diliyorum, deliksiz uyku, güzel rüyalar. fotolara baktıktan sonra kapıyı yavaşça çekin, uyandırmayın beni.

sevgiler
keremo's mum
in the office, carefully exploring the internet world




the monster he created on his own, i liked it a lot...




this little bunny played with the cat (she was just a little taller than it :-)) for almost half an hour. she was sooooooo cute 






goodfellas talkin' about the tour of misis, accompanied by nazım hikmet...





when asked for a photo; this is all he could do, a quarter of his face visible! does he have to upset me?????


15 Mart 2013 Cuma

herkes şarkı söylemek zorunda mı?

herkes şarkı söyleyebilir, herkes yemek yapabilir ama herkes şarkı söylemeli ve yemek yapmalı mıdır? ben sizinle yine çok girift bir yazı paylaşacak iken gecenin bir vakti kendim ve bana sesiyle eşlik eden televizyondan yükselen sesle irkildim. bas bas bağırarak şarkı söyleyenler çok harika şekilde şarkı söylüyor sanıyorlar kendilerini, bir amalia rodriguez olsun, bir dalida olsun nasıl bağırmadan, sakinlikle hedefledikleri duyguyu veriyorlar, değil mi ama?

neys, konuma döneyim. hayatınızda yolunuzun şöyle veya böyle kesiştiği insanlar bir var bir yok fazına geçerse, kesişmemeye çalıştığınız insanları ise kendinizden uzaklaştıramadığınız zamanlar ne yaparsınız? ben sinir oluyorum. bununla da kalmıyor fevri davranıyorum. bir de insanların imalarından, üstü kapalı sözlerinden ne anlamam gerektiğini bilememe durumu var ki dillere destan. ben tam manasıyla "kör gözüm parmağına" durumundayım. açık konuşun arkadaşlar. anlamayan var burada, ayıp değil mi ama?

bu aralar keremo büyümekte, büyürken de bizi sözleriyle güldürmekte;
"annem dersler konusunda insanı biraz sıkar ama sınavlarda rahat edersin"
"sınavlarda 100 alma düşüncesi sınavda bir şey öğrenmemi engelliyor, sadece nota odaklanıyorum"
"sevdiklerimin daha çok işi ve parası olacağına bana daha çok vakit ayırmalarını tercih ederim"

yelkene iyice sardı, bir hoşuna gidiyor bir gidiyor. dehşet bir havayla bize terimleri AÇIKLAMIYOR!

seneye bu okula gitmeyecek olması kendilerini üzüyor mu, yoksa önemsemiyor mu hala çözemedim. zati çocuğu çözebilmek için gittiğimiz danışman psikiyatrist çocuğun çok zeki ve normal ruh halinde olduğunu, mamafih bu denli endişeli bir insansam benim bir uzmana görünmem gerektiğini söyledi :-) ne diyeceksin, uzman işte, bir bildiği vardır herhalde :-)

dramatize etmek istememekle beraber; kayboldum kaybolan yıllar içinde diyerek bu gecelik yazıma son veriyorum. çabuk dağılın. içimdeki Lanu söylemek istediklerini söyleyememekten infilak etmek üzere. kaçın, hasarınız elimden olmasın.

iyi geçinin birbirinizle, bir hareket başlatın, öyle veya böyle bir hareket, ama muhakkak doğru yönde bir hareket.

not: kısa bir süre sonra size bir müjdem olabilir, bekleyin anacım :-)

Homer

Uzundur şiir ezberlememiştim, ezberlemek şöyle dursun okumamıştım bile. geçenlerde bir dikkat/hafıza çalışması için ezberlemem gerekti. çok manidar, sanki daha yüksek duygulara ait kelimeler dizesi gibi geldi, paylaşmak gerek...


ARES'E ÖVGÜ

Egemen ve güçlü Ares, savaş arabası yüklü

Altın başlıklı tanrı,

Yiğit kalpli ve kalkan taşımayı bilen sen, şehirlerin koruyucusu

Tunçla kaplı, güçlü kollu ve güçlü mızrağınla,

Olimpos'u koruyan

Savaşları mutlu sonla bitiren zaferin babası, adaletin koruyucusu

Düşmana hükmeden ve insanları en adil şekilde yöneten sen,

Seni hep götürdüğü üçüncü yörüngenin altında,

Işıldayan savaş atlarının

Eterin yedi yıldızlı yolunda,

Ateşten savaş arabasını süren yiğitlik prensi

Duamı, ölümlülerin başvurusunu dinle, yiğitlik dolu gençlik dağıtıcısı,

Kafamdaki küçük düşürücü korkaklıktan kurtulabilmem ve

Kalbimdeki dondurucu ürpertinin karmaşasını gidermemi sağlayacak

Coşkuyu bulmam için yumuşak aydınlığını ve

Savaşçı gücünü yükseklerden varlığımızın üzerine saç.

Ama sen mutlu tanrı, düşmanı savaşa ve zorlu bir ölüm kaderine düşürürken

Bana barışın kirletilmemiş tüm kurallarına

Uyma lütfunu ver...

HOMEROS

22 Şubat 2013 Cuma

p o l i t i k a

şu an tv'de ümit zileli, rok ve bir kaç gazeteci daha yine ülkeyi kurtarıyorlar. kurtar kurtar nereye kadar. insan neler söylemek istiyor da susuyor. neticede hepimizin kökleri bu ülke için savaşmış kahramanlara dayanıyor. dilerim en akılcı ve adil çözüm bulunur. biraz daha yumuşak konulara dalmak istiyorum müsaadenizle, ciddiyetle konuşanlar çok, ben ciddiyetsiz olarak salınayım. bu hafta keremo kendisine az vakit ayrılmasından, bir hafta olsun izin alıp okul yerine yurtdışına tatile gidememekten şikayetçiydi. çocuk ayrı bir gezegende yaşıyor yahu. nasıl yetişeceğim onun bulunduğu gezegene bilmiyorum :-) bir yandan tv'de izlediğim program sebebiyle kelimeler boğazıma dizildi. çocuklarım, arkadaşlarım, büyüklerim doğru tek, birleştirici, kardeşleştiricidir. bunun dışındaki ne gerçek gerçektir, ne birlik birliktir. buyrun fotolara geçelim; manidarlar... bu kendimim: bu koltukta oturdum, pencereden gördüklerim: mutlu aile tablosu, darısı bekarların başına:

12 Şubat 2013 Salı

bir nesli yozlaştırmak için eğitimle oynamak yeterlidir, başarı için yavaş ama vazgeçmeden devam etmek gerek der ünlü bir düşünür. demek ki velilere, gerçek velilere düşen çocukların eğitimi konusunda sebatkar davranmak, itina göstermek. gelecek onların omuzlarında olacağına göre, şimdiden onlara omuz verip geleceğe hazırlamak gerek. insan düşünüyor ancak her düşündüğünü kelimelerle ifade edemiyor, bazen kelimeler bazen de kendimiz kifayetsiziz. bir fotoğrafla bugünlük size hoşçakalın diyorum

18 Ocak 2013 Cuma

Merhabalar, yine epey oldu yazmayalı. Yeni bir yıla girdik, tek sayılı bir yıla ki çok severim. Hepimize uğur getirsin dilerim...