12 Mayıs 2013 Pazar

mayıs 2013

merhaba canlarım,

2012-2013 öğrenim yılının sonuna geldik. az daha dişimi sıkarsam beni üzüntülere boğan okuldan kurtulacağız. eğitim ve öğretim bu kadar hafife alınacak, olsa da olmasa da kılıfına uydurulabilecek işler midir? ben mi çok hassasım, bu okul, idareciler ve öğretmenler mi vurdumduymaz?

kanaatimce tamamen kalple yapılması gereken iki meslek var (hoş, ideal olan tüm işlerin bu şekilde yapılması ya); doktorluk ve öğretmenlik. yani yarım hoca dinden yarım hekim candan sözüne bilfiil katılıyorum.

okulun adını ve yaşadığımız katastropheleri ifşa etmek istemiyorum, lütfen çocuğunuza okul seçerken orada görevli idareci/öğretmenleri değil okulun velilerini dinlemeye çalışın derim.

bizim çocuk; keremo büyüyor. gözlerimizin önünde. Allah bütün çocukları korusun, gözetsin, hep yardım etsin onlara inşallah. bugün bandırma'da gerçekleştirilen 3 günlük kamptan döndüler. gelir gelmez; medeni hayat ne güzel şeymiş yahu, resmen ilkelleşmişim orada, belki çatal bıçak tutmayı bile unutmuşumdur, dedi.

sonra mezuniyet yemeğine iştirak etmek istemediğini, oraya harcamamız gereken miktarı "money talks" diyerekten kendisine vermemi tercih edeceğini belirtti. money talks, ac/dc'nin güzel bir şarkısı diye de ekledi. cüce, sen daha yokken ben dinliyordum onları demedim.

bandırma'da toplantıya katılmış, toplantı öncesi de denizde olduğundan telefonuna bakamış :-)

gitmeden hemen önce de benim düşünceli oğlum bir kavanoz dolusu (365 adet güzel dileğin olduğu) anneler günü hediyesi almış bana. Allah'ım sen bir kapıyı kapatırken diğerini mutlaka açıyorsun. üstelik bankalar gibi değil; yani kaşıkla verip kepçeyle geri almaktan bahsetmiyorum. genelde tencereyle verip, fincanla alıyorsun diyebilirim. gidenlerin üstüne sünger çekebilmeme az kaldı. beklediğim ne bilmiyorum, ancak beni tutan bir şey var. direnmeyeceğim. beklemem gerekliyse beklerim.

kafam net, kalbim karışık, iyi ile kötüyü ayırma melekem iyice azaldı. her şey iyi görünüyor bana, öyle olmadıklarını bile bile, kötülükle bağdaştıramıyorum hiç bir şeyi. özlüyorum, eski günleri, artık göremediğim yerleri, kişileri. bazı kitapları bile özlüyorum. inanması güç gelebilir ama onları okuduğum, içinde olduğum günleri özlüyorum. politikaya hiç girmiyorum, neresinden tutsa insan, elinde kalıyor.

yakın zamanda bir arkadaşımı üzdüm. gerçekten ondan daha fazla üzüldüm ancak geçen zaman, söylenen söz ve atılan ok geri dönmüyor. insanın her daim şuurlu olması daha güvenilir bir şey, aklınızda bulunsun.

hmmm bir de yine aynı arkadaşla geçenlerde bir mağazada satıcının gençten bir kızcağıza elinde tuttuğu ayakkabının ileri yaşta hanımlar için olduğunu, gençlerin o modeli pek tercih etmemesi gerektiğini anlatırken bizi gösterip "bu model orta yaşı geçmiş kadınlar için" demesi son zamanların en moral verici olayıydı. görürsün sen pis satıcı dedim içimden, dışımdan ise gülümsedim pis pis!

hoş zehrişko da aynı şeyi söyleyip duruyor. Allah aşkına 40 yaş orta yaş mıdır? orta yaş dediğin 50 filan olmalı. 40 gençlik sonu diyelim, öyle bir tabir yoksa da ben icat ettim, buyurun kullanın, no telif hakkı required.

bazı fotolar var paylaşmak istediğim, kelimelere dökemediğim duygularımla birlikte size iyi geceler diliyorum, deliksiz uyku, güzel rüyalar. fotolara baktıktan sonra kapıyı yavaşça çekin, uyandırmayın beni.

sevgiler
keremo's mum
in the office, carefully exploring the internet world




the monster he created on his own, i liked it a lot...




this little bunny played with the cat (she was just a little taller than it :-)) for almost half an hour. she was sooooooo cute 






goodfellas talkin' about the tour of misis, accompanied by nazım hikmet...





when asked for a photo; this is all he could do, a quarter of his face visible! does he have to upset me?????


Hiç yorum yok: