28 Mayıs 2008 Çarşamba

a p a n d i s i t

şu devlet kurumları başka türlü şeyler canım. 28 mart tarihli yazımda uzun uzun özel sağlık kurumları hakkında atıp tuttuğum için ne denli haklı olduğumu 3 mayıs çomartesi gecenin bir vakti keremo'nun apandisit kıvranmaları nedeniyle gittiğimiz üniversite hastanesinde bir kez daha test ettim, onayladım. o hastanenin çocuk cerrahi bölümünde görevli - özellikle altan bey başta olmak üzere - tüm o pırıl pırıl ekibe teşekkürü borç bilirim. bu nasıl bir çocuk sevigisidir, nasıl bir meslek uzmanlığıdır. ülkem adına, tıp camiası adına gurur duydum resmen.

acil durum olduğu için kontroller, testler, röntgenler filan şıp diye halledildi. ssk, bağ-kur vs. sigortamız olmamasına rağmen kuruş ödemedik ( itiraf edeyim özel sigorta kullanıyoruz:-( )... üç gün mütemadiyen kontroller yapıldı ve kuzum benim sağlığına kavuştu.

hastanede olan mucizemsi bir şifa hadisesinden ise aranızda reiki ilgilisi var mı yok mu bilemediğimden bahsetmiyorum. ben her zaman mucizelere inanırım, inanacağım. zaten hayat bir mucize, keremo bir mucize... ohhh yandan yandan

19 Mayıs 2008 Pazartesi

inciler


efendim, keremo'nun son incilerini dökmek istiyorum bu vesileyle yazıma başlarken saygılarımı sunarım.

19 mayıs bayramı'nın meali;
- anne 19 mayıs ne bayramı?
- Atatürk'ü anma ve gençlik ve spor bayramı
- Atatürk'ü anmayı biliyoruz. gençlik ve spor bayramı ise spor yapıp gençliğimizin farkına vardığımız bayram anlamında yani. değil mi anne?


pazar günü (18 mayıs) bir kaç okul gezip sana bir ilim irfan yuvası bulalım oğlum talebime cevaben;
- anne sen bul, senin bulduğun benim için uygundur ben giderim. ama şimdi dedemle güzelce'ye gitmek zorundayım, okul işini de sen hallet.


cumartesi ilk go-kart denememiz sonrası;
- anne ben bu go-karta resmen aşık oldum. hayatım boyunca go-kart yapabilirim


cumartesi go-kart sonrası helikoptere binelim talebi karşılanmayınca;
-oysa ben hayatımda helikoptere binmemiştim. ne olurdu binseydik?
( hayatım dediği süre henüz dörtbuçuk yıl, Allah ömür versin inşallah yüzellidörtbuçuk, ikiyüzellidörtbuçuk yıl yaşasın benim kuzum )

bir çamlıca akşamı ( 20 mayıs 2008 ) yüksek'le keremo'nun önünde bir izci grubu geçmektedir;
yüksek
- bak keremcim, izciler geçiyor. ne güzel değil mi?
keremo
- yani bunlar yürüken arkalarında iz mi bırakıyorlar?

önceki hafta 3 mayıs günü apandisit korkusuyla hastaneye gittiğimizde;
- doktoooor, doktor gel bir şeyler yaaaap, ben ölüyorum.
aynı hastanede tuvalete gitmek istediğinde anneannesinin " evet oğlum biraz ıkın, belki gaz çıkarırsan geçer ağrın " lafına müteakiben;
- anneanne lütfen susar mısın, zaten buurda moralimiz bozuk
( bunu duyunca bu kez de biz neredeyse gülmekten ölüyorduk:-))) )

okul

geçen perşembe huzur içinde saat gecenin onunda eve gitmiş, yemeği ısıtmaya bile üşenmiş soğuk soğuk tabağıma koymuş tıkınmaya çalışırken bir arkadaşım aradı ve mayıs sonuna kadar çocukları okula yazdırmamız gerektiğini söyledi. yemeğimi zar zor yuttum ve " ne mayıs sonu, okullar eylül ayında açılmıyor mu? oooohooo daha çok var ne telaş ediyoruz? " dedim.meğer ben okulları bitirdikten sonra yani 12 yıllık bir zaman zarfında olanlar olmuş ve herşey değişmiş. yıllarca uyuyup uyuyup aniden uyanmış gibiyim. bu iki haftada nereden okul bulacağız da huzura kabul edilip kayıt yaptıracağız da falan da filan. şeytan diyor ki yollama okula, sen de işi bırak. alın kitapları baştan başlayın çalışmaya. al sana okul, al sana eğitim. servis yok, yemek problemi yok,okul masrafı yok, kıyafet serbest. hatta istersen ayakkabısız bile gelinebilir bir okul. hayal gibi değil mi?

şimdi eğitim programı
8:00 - 9:30 kahvaltı saati
9:30 - 10:30 lisan dersleri
10:30 - 11:00 istirahat
11:00 - 12:00 matematik
12:00 - 12:30 istirahat
12:30 - 13:30 fen bilgisi
13:30 - 14:00 yemek
14:00 - 15:00 öğlen şekerlemesi
15:00 - 16:00 lisan dersleri
16:00 - 17:00 müzik ( yandan yandan şeklinde beden derslerini de ihtiva eder )
17:00 - 17:30 kurabiye & süt
17:30 - 18:30 ödevlerin yapılması
18:30 - 20:00 serbest zaman ( boyama, resim filan yapılabilir bu sürede )
20:00 - 21:00 akşam yemeği
21:00 - 21:30 kitap okumak
21:30 - 22:00 diş, pijama vs. uyku

yemekleri birisi hazırlasa, mesela nesrin bu işi halletse ve cidden çocuklarımızı bu düzende eğitebilsek ne şahane olur değil mi ama?

yazmak istediğim çok şey var aslında da sizi düşündüğümden yazamıyorum; necefli maşrapa eşliğinde " bu site .... mahkemesinin .... sayılı kararıyla kapatılmıştır " türünden bir yazıyla karşılaşmamanız için dostlarım. öyleyse haydi okulaaaa

bir de geçenlerde çok komik bir yazı okudum; her ile üniversite yapılacakmış ki ilden ile öğrenci transferleri dursun. ilköğretim öğrencileri taşımalı eğitim adı altında hergün yüzlerce kilometre yaparken üniversite çağına gelmiş gençler için böylesine güzide bir hizmet sunulması ne hoş. bu yasaları, kanunları ve kanun hükmünde kararnameleri kim yapıyor merak ediyorum. sanki deneme tahtasıyız hepimiz, her şehir, her birey... verilen talimat ise şu; hımmm bir de bunu deneyelim bakalım ne olacak :-)

hadi ben kaçtım, kaçmadan önce size bir sanat çalışmamı sunuyorum, kopyalamayınız, sadece bakınız. aklınızı başınıza devşiriniz, asabımız bozmayınız. muhalif olunuz, korkmayınız. muhalif derken yapıcı muhalif yani


benim annem canıııım annneeeeeem

ıyyyy, bu benim tiradım değil. ben ne yazık ki öyle yalap şap sulu gözlü bir evlat olamadım, annesine çok düşkün hayırlı bir çocuk da. hoş hayırsız elvat da olmadım gerçi. neyse efendim bu durum biraz karışık; işbu sebeple ben direkt konuya gireyim.

bu anneler günü bizim keremo'yla kutladığımız beşinci anneler günüydü. okulda bir tören hazırlamışlar ve taaa haftalar öncesinden 9 mayıs günü mutlak okulda olun diye de tembihlediler. o gün okula saat onbuçukta gidileceğini zannettiğimizden sallana sallana kahvaltı ediyorken öğretmene " on mu okulda toplanma saati, onbuçuk mu " diye telefon etmesek çocukların normal saatte okulda olması gerektiğini, annelerin saat onbuçukta okulda olacağını öğrenemeyecektik. her neyse, sonunda doğru saatte okula gittik ( mehmet ve ben iki anne olaraktan :-))) ) ve tiyatro salonunda tören başladı. çocuklarla ropörtaj yapılmış ve keremo bana anneler günü için hediye olarak bir elbise almak istediğini öylemiş, ben elbiseleri çok seviyormuşum da ondanmış. oğlum elbiseler, aslında tüm giysiler benim işim. mecburum sevmeye. yoksa aslında ben elmas, zümrüt filan severim. evet severim. hem komik hem de çok duygusal konulardan bahsetti çocuklar ve ben her zaman olduğu gibi sulugözümü devreye soktum. burnumu sile sile, hıçkıra hıçkıra, neşe içinde ( ! ) töreni izledim ve de kaydetim. sonunda çocukların bizler için yaptığı resimler ve hediyelerle dolu paketler çıkarıldı ortaya. her çocuk paketi kendi annesine verdi. bakınız benim payıma düşenler:

(bu resimde sağdaki papatya, en sevdiğim çiçekmiş: doğru. ortadaki kendisi, sol baştaki kırmızı surat da benmişim. işte bu yanlış, hiçte bile, benim suratım kırmızı diiil bi kerem )



(yoğurt kaplarından lalelerim ve kavanoz dipli dünyadan bozma vazom )



(ham mdfden yapılma lalenin keremo tarafından boyanmış, öğretmen tarafından cilalanmış hali )



( bu daaa ham mdf kutunun boyanıp, metalik renk verilmiş makarna ile süslenmiş hali :-) çok sevimli değil mi? )

keremocum, ben de sana hediye olarak ikimizin bir fotosunu aşağıda yayınlıyorum. sevgilerimle kuzum benim