20 Ağustos 2007 Pazartesi

hangi kapıyı çalsaaaaaaaam karşımda buruk acı


yıllar sonra rastladım çocukluk sevgilime, o aşina bakışlar içimi yaktı yineeeee, anladım dönmez geriii, o çocukluk günleri, lay lay loooom ( herkes kendi sesiyle bu parçayı okuyarak başlasın yazıya )

çok eskiden , ama bayağı bir eskiden hoşlandığınız ( platonik de olabilir ) kimseyi yıllar sonra görünce söylenecek en uygun şarkı değil midir muhayyerkürdî makâmında ve de buselik? içiniz acır, söylenmiş ve söylenmemiş cümleleri geçirirsiniz kafanızdan. şöyle şöyle olsaydı belki böyle böyle olurdu diye düşünür insan ( şöyle ve böyleler kamu arazisinde değil, her hakkı mahfuz konular olduğu için açmadım ). burnunun direği sızlar. geçen zaman geri gelmez, karşısındakinin gözünde de söylenmemiş kelimeler, anlatılmamış hikayeler bulur insan, belki bulmak ister, bilemeyeceğim. kendi kendine yaptığı durum değerlendirmeler, arkadaşlarla yapılan konsültasyonlarla harman yapılır, varılan durak istenilenden uzaksa mutsuzluğa, yok yakınsa keşkelerle dolu bir odaya varılır. uzunca bir süre çıkılmaz odadan, konuşulanlar tekrarlanır ve defalarca anlamlandırılır. yeni yorumlar eklenir. sözkonusu platonik şahsiyet ( hissettiklerimiz bakımında platonik, mamafih mevcudiyet bakımından ise ) pozitif düzeydeyse, dokunulabilir bir mesafedeyse ve de konuşulabilir, o zaman her hareket, her kelime, bakış, duruş başka anlamlar da kazanır. kazanmaz mı ey arkadaşlar? eğer etrafta karşılıklı iletişimi gören, bilen dostlarınız varsa hepten yandınız, geçen zamana, değişen verilere bakmadan cort diye düşündüklerini söyler iyice kafanızdaki saçları yoldururlar. hoş değişebilecek fazla birşey yok, farkındasınız, amma velakin belki bugün hayatınızın son günü ve onca yıldır etrafınızda olan şu şahsiyet kendisi hakkında düşündüklerinizi hiç bilemeyecek. eee zaten mahşer günü herkes kendi derdinde olacak ve kimse kimseye bir maruzat bildiremeyecekmiş o zaman. Allah muhafaza ( utanç içindeyim ama bu cümlenin hemen akabinde yüzyıllardır; sahil muhafaza ve otomatik kapı çarpar söylemini bizlere kazandıran arkadaşları anarım ve kendimi bunları sarfetmekten alıkoyamam. Allah affetsin ) oğlumu tanımayacakmışım, şimdi koynuma alıp kokusunu sindire sindire uyuduğum prensimi, kuzu kuzu meeemi, spaydırımı görmezden gelecekmişim. Allah o zaman alsın asıl canımı, o benden bir sevapçık istemesin diye yokmuş gibi davranacak, tanımıyor rolü keseceksem yuf bana yani, terbiyesizin ve vicdansızın önde geleniyim, gideyim o zaman eşşek cennetine ( eşeklerden sevgiyle bahsederken eşek, kötü anlamda kullanacaksam eşşek demeyi seviyorum. umarım sizin için bir mahzuru yoktur )!!!

neyse konuyu dağıttım yine, toplanın yavrularım, konu devam ediyor, bu kadar zevzeklik yeter. ne bileyim arkadaşlar, net olarak ifade edemiyorum, keşke yazılı verebilsek tüm etrafımızdakilere duygularımızı

" senden nefret ediyorum, elimde değil, seninle tokalaşmak bile midemi bulandırıyor "

" sen iyisin be, seviyorum, iyi niyetli ve safsın. mis yani "

" itiraf etmek gerekirse; gerekmezse etmeyeyim çünkü hafif utanıyorum da aynı zamanda çok hoş bir adam / madam olduğunu düşünüyorum " ( duruma göre ya adam diyelim ya da madam. ikisini bir arada kullanmamaya özen gösterelim, yoksa kekimiz kalıba yapışır, hiç çıkmaz )

" uleyn ben senden hoşlanıyom " ( bunu özümdeki kıroluğu katarak telaffuz etmeye çalıştım, aksi hali bir türlü söylemeyi başaramadığımdan kelli. aslolan duru bir İstanbul Türkçesi kullanarak ifade etmektir. muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur )

ruhuna izdırap insan kendi kendine de çektirebiliyor anladığım kadarıyla, hem feçes misali atamıyorsun hemi de ciğerlerin gibi bağrına basamıyorsun ( ben kendi ciğerlerimi hep bağrıma basarımda, tuzlu suya sebzeleri basmak gibi değil, sıkı sıkı sarılmak hesabı ). yani bassan bile içinden, sessizce ve gizlice basıyorsun. uuuuf, hala ne demek istediğimi anlatamadıysam daha fazla kelime harcamam nafile. daha dikkatli bakın kendi hayatınıza, serin şöyle önünüze çarşaf çarşaf, bir yerlerde bir cam kırıkları vardı. hah işte orda, dikkat edin kesmeyin ayaklarınızı filan. iyice bakınca göreceksiniz bırakıp üstünü örtmeye çalıştığınız eski defterlerin. kovalent bağlar filan kalmadıysa iyi, hatta bu durumda üstlerini açmasanız daha iyi, üşümesin yavrucaklar ( çok merhametliyimdir ) amma tersi durumda zaten üst baş açık sereserpe uzanmıştır anılar önünüzde ve süregelen iletişim ağı ( malum bilgi çağı olayı; network, software, ram, usb connection vs ) anılara yenilerini ekler durur. karşınızdaki sizinle ilgili eski ve hoş bir detayı hatırladığında içiniz iyice burkulur " uleyn ben ne yaptım " dersiniz. dersiniz matematik, sağdan saymaya başla!!!

ben bu hallere yabancıyım, böyle defterlerim yok, sayfalar dolduracak destanlarım namevcut. yiyiniz buyrunuz. bu konulara nereden girdiğimi mi merak ettiniz? hah söyleyeyim o zaman, bir arkadaş anlattı da ordan. çok iyi tasvircidir kendisi. üç boyutlu film gibi, anlattıklarına kapılır gidersiniz, hadi leeeeyn der insan üzüntüyle. belki son bir hamle yapılabilirdi diye düşünürsünüz, düşünürsünüz de cesaret ve mecal yoktur. kader ağlarını örmüştür, felek hain planlar yapmıştır, ortam itirafları kaldıramayacak kadar gergindir, gergefteki kanaviçe misali veya darbuka / davul benzeri vurmalı çalgıların ses çıkaran yüzeyleri gibi, estetik meraklısı bazı şarkıcıların yüzleri misali. çarklar döner, perde kapanır, final şarkısı fonda başlamıştır; arkadaşımıııın aşkısııııın.... hey gidi adamo, benim arkadaşım için mi yazdın bu şarkıyı beyaf. sağol sağol sağol.

sizler çekilin huzurdan artık, biraz dinlenmek istiyorum. uzanacağım kleopatra koltuğuma, alacağım kızılcık şerbetini ( hem sizi kandırmak istemem hem de kan tadını sevmem ben. sizin kanınızı bilmem ama - kanınız derken kan anlamında, kanı değil - benimki metal tadında. parmağıma bişeyler battığında acıyorsa çok fena hemen ağzıma koyar dişlerimle bastırırım üzerine, işte o an bir fırtına kopaaaaaar, lay la la lay laaaa laaa la laaaa, ağzıma birazcık kan tadı gelir, bu sayede biliyorum kendi kanımın tadını. sıfır eraş pozitifim ben ) içeceğim de içeceğim, bu durumda olan arkadaşlarım için içeceğim, kendimi feda ederek içeceğim. umarım çok kalorili değildir, iki hafta sonra bizim kuzinin düğünü var, hem hava yastığı hem de koca göbekle katılmak pek hoş olmaz.

neyse ben kaçtım, size doyum olmaz, bana hiç olmaz. sevgiler. düşünün bu konuda ve bana yazın canlarım

Hiç yorum yok: