3 Eylül 2007 Pazartesi

muson düğünü


çok güzel bir filmdi, neşeli, rengarenk. yıllar önce seyretmiştim. dün bizim kuzinin düğünü vardı, teknik olarak bir hint düğününe benzemiyordu bizimki, yine de konu başlığı oldu bence.

düğünün kına gecesi vesair gereksiz detaylarından bahsetmeyeceğim ( düğün fikrine alerjim var, ve hatta kına gecesine. doktor yasakladığı için ikisi de olmaksızın evlendim ben, nikah sonrası da hemen olay mahallinden uzaklaştım ) gerçekten beyhude eylemler bence, kına da çok lüzumsuz, avuç ortasına lök diye kahve/kızıl bir iz yapılması. estetiksiz. toplanıp göbek atılması hücceten fenalaştırıcı. düğün dersek; tipik göbek, halay, pasta, iki üç baton sale ( susamlı çubuk krakeri birkaç parçaya bölüp tabağınıza koyup getiriyorlar artık, baton sale yok) ve şeker ile asit bileşiminden oluşan limonata ( şimdilerde kutuda sole veya vole gibi enteresan markalı meyva suları getiriyorlar ) dan mütevellit. polonya halk dansları figürlerini anımsatan kol hamleleriyle gelinle damat pasta ve limonata hüpletirler birbirlerine. ıyyyyy ıy. bart'ın kıymık ve tırmığı resmen.
bunların neresi bizim adetlerimiz, atalarımız şamanistken mi böyle ananeler oluşturmuş, islamiyet sonrası mı? kutadgu bilig mi yazar bunları çelebi mi? çalsın davullar, gümbede güm güm, eşlik etsin zurnalaaaaaar dürülü dürülüüüü. kulak zarın patlamazsa para yok. oynamayı sevmiyorsan düğün boyunca hoplayanlara bak bak öğren.

neys, uzattım, benim konum bu değildi. düğün veya evlenme ritüeli esnasında en çok gelinin anne ve babası, hatta daha ziyade babası " terkedildim terkedildim " şarkısını söylüyor. dün hepimiz hislendik, aslında ben geline değil, babasına hislendim. sonra aklıma kendi evlenmem geldi ve farkettim ki seza'nın verdiği aşırı doz insidon sayesinde nikah günümü tül perdenin arkasında izlemişim. her şey flu, herşey dönüyoooooor, dünya durmadan dönüyor dönüyor, yalnız dönmeyen bana sensin, bekliyorum ah neredesin. babam mutlak surette duygulanmıştır, kendisi her an hazır zaar hislenmeye ( kime çektiyse artık? ). biz küçükken anneanneme gittiğimizde ille gece de orda kalmamız için ısrar ederlerdi, biz çocuk kısmısı çok meyilliydik zaten bu duruma da annem de pek temayül görülmezdi. öyle tuhaf gelirdi ki annemin " yok eve gitmemiz gerek " demesi. o ev annemin de eviydi bana göre. ille de diğer eve gitmek için ısrarcı davranmasını anlayamazdım. ta ki kendim de evlenene kadar. yeni evli olduğumuz sıralar ( neredeyse yedinci sene bitecek, eskidik artık ) her akşam annemlere gitmek isterdim. mehmet surat asardı, her akşam her akşam ne işimiz var diye, evde üstümü değişip, ayaklarımı uzatmak istiyorum diye söylenirdi. zaman geçtikçe, evde yapmam gereken iş miktarı arttıkça ( mehmet biraz dağınık da söylemesi ayıp ) annemlere gidelim tutturmalarım azaldı. eve gidip yayılmak gerçekten güzel fikirmiş, çok geç anladım. hele keremo'dan sonra akşamları onunla boğuşmak ( iki azgın kurt şeklinde ) veya sarılıp uzanmak daha keyifli geliyor. misafirliğe gitmek fikri ise yorucu. gerçi annemler misafirlik sayılmaz sayılmasına da bir de benim hemen üst baş değiştirme hastalığım var. sanki tüm mikroplar ve mikrocosmos bende buluşuyor, onların tırmanmalarından kurtulmak için hemen o günki kiyafetlerimi çıkarmam ve steril ev koşullarına uygun giysileri giymem gerekiyor. buna bir de yapılması gereken ev işleri ( yemek, ütü, çamaşır vs. ) de eklenince değmeyin insanın keyfine. evde olmak ve bunları yapmak istiyorsunuz... su uyur, vazife uyumazzzzzzzzz.

ilk zamanlar o kadar ev işlerine de titizleniyordum ki mehmet'in bir kaç kez beni - kendince - eğitime tabi tutması gerekti. kendileri ortalık dağılmış, kirlenmiş, ev başını almış gidiyor gibi konuların uhrevi alemle ilgili olduğunu, bu hayatta böyle söylemlerin dayanağı olmayan cümleler olarak uzaya savrulup gittiğini düşündükleri için bünyelerinde titizlik gibi bir mevhumu da barındırmıyorlar. çıkarılan kıyafetler evin muhtelif köşelerinde sergileniyor. satılan satılıyor, alınmayanı da bir toplayan çıkıyor elbet. toplayan olma şansını da hep bana veriyorlar. ne güzel değil mi?

yine konu dağıldı, işte bizim ev de aynen böyle dağınık her zaman. acaba aslında ben mi dağıtıyorum, kerem ve mehmet değil de????? söylemeye çalıştığım şudur ki insan bir süreliğine bile olsa başka bir evde yaşarsa orayı mekanı olarak benimser. tuhaf bir cümle oldu farkındayım ama habitat demek istedim, anladığınızı düşünüyorum ve anlayışınız için çok teşekkür ediyorum. çok da kibarım, iyi dansederim :-)))

mustafa amca haklı, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bizim kuzin artık mustafa amca'nın kızı değil kocasının karısı olacak. cümleler ona göre söylenecek filan. üfff buradan bakınca çok zor geldi. acaba mehmet, ben ve keremo ayrı evlerde mi yaşasak? keremo benimle kalsa ya da? evlenmek zor birşey, idame ettirmek daha da zor. ne mene olduğunu bilmediğin ( iyi olmasını umduğun ) biriyle ortak zeminde yaşam kurmaya çalışmak, bunun için kendi öz ailenden vazgeçmek ( bilfiil alltogether matilda hayatından uzaklaşıp, çekirdek aile yaşantısına kaymak ) sıkıcı bir iş. yani evli olmanın insana ciddi bir katkısı yok. örf ve adetlerimize uygun olarak aileye küçümenlerin katılması dışında ekümenik bir yarar sağlamıyor. biraz omuzlarınıza yük biniyor, kendi hayatınızdaki sorunlar dışında bir de hayatınızdaki kişinin de sorunlarının birazını yükleniyorsunuz, nasıl güzel değil mi? eeee, evli insanlar kulübüne dahil olmanın bedeli var, insanlar güzelleşmek uğruna nasıl bıçak altına yatıyorlarsa, bu kasta yükselmek için de bir ödün vermek gerekmez mi? yaşasın evlilik!!! nikah masasınaaaa oturdun işteeee ( ümit besen abimizin iç parçalayıcı parçasıydı zannımca. bu arada geçenlerde levenshtein distance diye bir hipotez olduğunu öğrendim. bu meyanda acaba besen ile beste, basen, desen gibi kelimeler alakalı mıdır? ek bilgi bunlar, okumasanız da olur )

arkadaşlar, en güzeli, şimdi aklıma geldi ve ilk kez sizinle paylaşıyorum; bireysel yaşam planı. herkes kendi hayatını sürsün, kimse kimsenin özgürlük alanına karışmasın, herkesin kirlisi kendi evinde dursun. arada öyle temiz temiz kıyafetlerle buluşalım. evlilik zor zenaat, bir de aileler üzülüyor, gerek var mı bunca çileye?

hadi hemen bekarlık özgürlüktür günlerimize dönmeye, su çok güzel siz de gelin
not: fotoğraf muson düğününden de değil bizim düğünden de. evliliğin cazibesini arttırması bakımından kullanılmıştır sadece. bir kaç çiftin dahi evlenmeye ikna olması fotoğraf seçimindeki başarımızın teyidi olacaktır! frankenstein'ın gelinidir kendileri.

Hiç yorum yok: