17 Temmuz 2007 Salı

bugün canım çok sıkkın


bugüne tersten uyandım galiba, ne yatağımdan kalkmak istedim, ne işe gelmek... uzun süre uyuyayım, uyandığımda da bu sıkkınlığım geçmiş olsun diye hayal kurdum. hemen yanıbaşımda uyuyan küçük faremin uyanması ve " anne acil tuvalete gitmem lazım " bağrışları ancak beni yataktan çıkarabildi. bu negatif yüklü iyonlar sebebiyle ters başladığım gün devamında da öyle geçiyor, işler durağan, gelecek fena halde belirsiz, hava sıcak. kısa bir süre öncesine kadar ( yaklaşık 6 ay ) hiç bitmez sandığım enerjimden geriye ancak günlük rutinlerimi gerçekleştirecek bir kaç kalori kalmış. hani araba bozulduğunda iteriz ya aynen öyle kendimi zorla sürüklüyorum. mızmızlanmak aslında pek adetim değildir, bu yüzden bu halimi ben de yadırgıyorum. kime anlatsam; aa sağlıklısın, oğlun sağlıklı.. bundan büyük hazine olur mu diyecek. ama her an sağlıklı olduğun için mutlu olamıyorsun, ya da ben olamıyorum.

geçen haftalarda işyerinden bir arkadaşımız hastalanıp semt polikliniğinden " ambulans olmadığı için seni acilen sevkedemiyoruz, ama hemen samatya ssk'ya gitmen lazım " diagnosisi!!! alınca onu yüksekle beraber hastaneye götürdük. orada geçirmek durumunda kaldığım 3 saatte gerçekten sağlığım için şükreder hale geldim. ama mutlu olamadım. acil serviste kavga etmek için cok makul sebeplerim vardı; sedyeyi hastamıza çarpan görevli, yer cilalama makinasını ayağımın istünden geçiren görevli, kapıda baygın vaziyette kocasının kucağında duran ve içeri girebilmek için yol bulmaya çalışan zavallı kocayı sadece izleyen görevli beni gerçekten delirtti. en sonuncuya dayanamayıp " neyi izliyorsun, sedyeyi yetiştirsen daha iyi olmaz mı?" diye çıkışmadan duramadım artık. bu ailenin yanında 1,5 - 2 yaşlarında bir de minik kuş vardı. babası muhtemelen bilincini kaybeden anneye odaklandığı için çocuğa ayakkabı filan giydirmeden kapıp gelmişti. havalar zaten çok sıcak olduğu için ayakları üşümeyebilir ama mikrop kapma riski var. hastanede koşuşturdum galoş bulabilmek için; görevliler o kelimeyi ilk kez duymuş gibi " yok bizde ondan " dediler.

hastamızı bırakmamamızı doktor sıkı sıkı tembihlediği ve biraz da telaşla işyerinden çıkarken yanımda sadece cebindeki para olduğunu farketmediğimden dışarı çıkıp çocuğa terlik alamadım. hırsımı bir kenarda uzun uzun ağlayarak çıkardım. ne faydası oldu derseniz; benim dışımda kimseye faydası olmadı tabi ki.

koridorda tonton bir amca eşinin kalp rahatsızlığı sebebiyle en az 10 hastane gezdiklerini, 70 milyar ( eski hesap ) para harcadıklarını, ancak bu hastanede eşinin iyileşebildiğini anlattı "buranın doktorları çok iyi kızım, hastanız Allah'ın izniyle iyileşir " dedi. gerçekten servisler hiç doktorsuz kalmıyor ve doktorlar otomatik biçimde sürekli sırayla hastaların başındalar, o kadar nazik ve ilgililer ki. cidden hipokrat yeminlerini tutuyorlar. dilerim bizim başocan da böyle bir tıp adamı olur.


hastanede muhteşem ilgili ve bilgili doktorlar buna mukabil cahil ve beceriksiz görevliler olduğunu anladıktan sonra - işini layığıyla yapan görevlileri tenzih ederekten - hastaneden ayrıldık. eve giderken kafamız karmakarışıktı. ben hayır işlerinde çalışarak çok mutlu olabileceğimi anladım. kar odaklı bir şirkette çalışmaktansa yardım amaçlı çalışmalarda bulunarak hayatımı kazanmak ne güzel olurdu.


yarın regaib kandiliymiş, yarın yazamazsam şimdiden kutlamış olayim. kandiliniz hep yansın, ışığınız hiç sönmesin..


sevgiyle ve enerjiyle kalın

Hiç yorum yok: