16 Temmuz 2007 Pazartesi

haftasonu






kendime çabuk geldim :-)
cumartesi günü öğleden sonra kardeşim yüksel, keremo ve ben ( keremo'nun annesi ) sirkeci'de bir işimizi halletmemiz gerektiğinden trafikle boğuşarak eminönü'ne gittik. yenicami'nin yanındaki saray muhallebicisinin önünde " gel abla gel " diye parketmemize yardımcı olan çocuk sayesinde rahatça parkedip anahtarı da ona teslim ettikten sonra içeri girdik. çok lezzetli yemekler yedik. dışarı çıktığımızda o çocuğun olmadığını, polislerin kendisini tutukladığını öğrendik. önce ne yapacağımızı bilemedik ama hemen sonra keremo ile ben karakola gidip çocuktan anahtarları almaya karar verdik. keremo yolda giderken " kendime güç yüklüyorum anne, kırcam onların kafasını, nasıl yükselciğimin anahtarını çalarlar, anne bana dondurma al ki güçleneyim " gibi cümleler eşliğinde karakol arama çabamı şenlendirdi.

3 farklı tarifle; mercan, valilik ve son olarak tren garı arkasında aradığımız karakolu bulduk. polisler anahtarları bizden önce restorana göndermişler gerçi, boşuna onca yolu keremo kucağımda olduğu halde çekmişim ama en azından kırmızı boncuklu bir anahtarlığın da gönderilen anahtarların arasında olduğunu duyunca rahatladım.

bu negatif enerji yükünü çocukluk arkadaşım deniz, onun küçük tavşanı ardıç ve ardıç'ın babası cengiz'i saruyer'deki muhteşem manzaralı evlerinde ziyaret ederek atmaya karar verdik. çocukları bahçede boğuşurken izlemek o kadar keyifliydi ki. uzunca bir süre deniz'e işkence yaptık " şunu getir, bunu getir " diyerekten. cengiz mecburen işe gittikten sonra yüksel, deniz, ben, uzun süredir görüşmemiş olmamız sebebiyle epey konuştuk. bu arada güneş batıyor ve havai fişek gösterileri boğazı süslemeye başlıyordu.


çocukları birbirlerinden zar zor ayırarak biz eve doğru yola koyulduk, aklımızda bu ziyareti bir dahaki sefere sabahın erken saatlerinde başlatma planları yaparak...

istanbul güzel, paylaşabileceğin arkadaşlar varsa

Hiç yorum yok: